Düşük petrol fiyatları fırsat mı, tehdit mi?
2014 yılı sonlarında ABD kaya gazı teknolojisi gerekçesiyle petrol fiyatlarında başlayan gerileme enerji üreticilerinden dünyanın geri kalanına bir servet transferi olarak görülüyordu. Petrol fiyatlarında arz kaynaklı gerileme küresel büyümeyi artıran enflasyonu düşüren pozitif bir şok olarak algılanıyordu.
Enerji faturası milli gelirinin %6’sına yaklaşan Türkiye petrol fiyatlarındaki düşüşten en çok fayda sağlayacak ülkeler arasında yer alacaktı. Düşük enerji fiyatları Türkiye’nin cari açığının sürdürülebilir seviyelere çekilmesine ve kronik enflasyon sorununun geçici olarak rahatlamasına katkıda bulunacaktı.
Bu iyimser yorumların yapılmasının üzerinden sadece bir yıldan biraz daha fazla zaman geçti. Ancak piyasaların algısı tamamen tersine döndü. Petrol fiyatlarındaki gerileme artık dünya piyasalarında kıyamet senaryolarına yol açan korkutucu bir gelişme olarak görülüyor.
Brent petrol fiyatının 30 dolar ile son 13 yılın en düşük seviyesine gerilemesinin enerji sektöründe toplu iflaslardan, petrol üreticisi ülkelerde toplumsal başkaldırılara, Orta Doğu’da iç savaşlara kadar bir dizi olayı tetikleyeceğinden endişe ediliyor. Ortadoğu’da artan jeopolitik riskler nedeniyle düşük enerji fiyatlarının Türkiye için fırsat değil tehdit olduğu görüşü güçlenmeye başladı.
Neler oluyor? Petrol fiyatlarındaki satış dalgası uzun soluklu bir ayı piyasasının başlangıcı mı, yoksa piyasaların ‘önce sat, sonra düşün’ refleksi mi? Türkiye için düşük enerji fiyatları fırsat mı yoksa tehdit mi?
İlk soru ile başlayalım. Petrol fiyatlarındaki düşüşü geçici bir gelişme olarak görmüyoruz. Petrol arzı (96 milyon varil/gün) ve talebi (95 milyon varil/gün) arasındaki farkın İran üzerindeki yaptırımların kalkmasıyla birlikte günlük iki milyon varile yükselmesi bekleniyor.
Petrol fiyatlarının 20 dolara düşeceği gibi abartılı yorumlara katılmıyoruz. Ancak kısa vadede petrol fiyatlarını yukarı döndürecek bir gelişme öngörmüyoruz.
Fiyatları kısa vadede yukarı çekecek üç temel gelişme olabilir:
1-Küresel büyümenin hızlanması,
2- OPEC üyelerinin anlaşıp üretimde sert bir kesintiye gitmesi,
3- Yüksek maliyetli üreticilerin üretimi durdurması, iflas etmesi gibi gerekçelerle arz fazlasının erimesi.
Mevcut konjonktürde dünya ekonomisinden tam ters yönde işaretler alınıyor:
1- Ocak ayında açıklanan veriler dünya ekonomisinin itici gücü olan ABD ve Çin ekonomilerinde yavaşlamaya işaret ediyor.
2- Suudi Arabistan yüksek maliyetli kaya gazı üreticilerini iflas ettirmek için bilinçli olarak üretimini yüksek tutuyor.
3- Yüksek maliyetli üreticiler borç ödemelerini yerine getirmek için karsız da olsa dünya piyasalarına mal vermeye devam ediyorlar.
Bu durum uzun süre sürdürülebilir mi? Hiç sanmıyoruz... Dünya ekonomisinde kalıcı ve sert bir yavaşlama yaşanmadığı müddetçe petrol fiyatlarının uzun süre bu seviyelerde kalması mümkün değil.
Fiyatların bu seviyelerde uzun süre kalması durumunda ABD kaya gazı üreticilerinde iflaslar, Meksika ve Brezilya’da açık deniz platformlarında üretimin kesilmesi gibi gelişmeler arz fazlasını kademeli olarak azaltacaktır.
Üretim maliyeti düşük olan ülkelerin bile bu fiyatlarla uzun süre üretim yapmasını mümkün görmüyoruz. Kuzey Afrika ve kısmen Ortadoğu’da yaşanan Arap baharı sonrasında hükümetlerin bütçesinden halka verilen transferlerde büyük artışlar yaşandı.
Suudi Arabistan, Kuveyt ve Katar petrol ürünlerindeki desteklerini azaltmaya başlasalar da bu ülkeler de bütçe açıklarının kabul edilebilir seviyelere gerilemesi ve toplumsal başkaldırıların görülmemesi için fiyatların yeniden 40 dolar civarına yükselmesi lazım.
Bize ayrılan yeri daha fazla zorlamamak için ikinci soruyu tartışmadan cevaplayalım. Mevcut konjonktürde petrol fiyatlarının 20 dolara inmesindense 40 dolara çıkması Türkiye için çok daha hayırlı olur.