Düşük karbon ekonomisi Türkiye'nin gündemi değil
Escarus Yönetim Kurulu Üyesi Kurt, "Sürdürülebilirlik raporları, sosyal sorumluluk projelerinin anlatıldığı yapıdan çıkartılarak, sürdürülebilir kalkınma hedefine doğru kurumsal performansla ilgili olarak ölçme, açıklama yapma ve iç-dış paydaşlara karşı sorumlu olma uygulamasının bir parçası haline getirilmelidir" diyor.
Atmosferdeki karbondioksit oranı, en yüksek düzeye ulaştı. Geri dönülemez bir noktaya gelmek üzereyiz. Bu konuda büyük şirketler bilinçli ama dünyada ciddi bir kaos söz konusu. Fosil enerji bağımlılığı; küresel ortak bir uzlaşmaya varılamaması; herkesin diğerini "sen daha fazla kirletiyorsun" diye suçlaması küresel ısınmayla etkili bir şekilde mücadele edemememizin en önemli nedenleri arasında.
SıfırKarbon, iklim değişikliğini kurumsal olarak yönetebilmek ve sürdürülebilir kalkınmayı desteklemek için Türkiye ekonomisinin tüm paydaşlarına rehber olması amacıyla hazırlanmış, gönüllülük ilkesine dayanan prensipler ve ilkeler bütünü olarak tanımlanıyor.
Sürdürülebilir danışmanlık şirketi Escarus, SıfırKarbon girişimi ile şirketlerin kolay, bilimsel ve uluslararası kabul gören metodolojiler dahilinde karbon azaltım programlarını yürütmelerine olanak sağlamayı amaçlıyor. SıfırKarbon sayesinde şirketler, karbon nötr olmak yolundaki süreçlerini yönetebiliyorlar.
Escarus, gönüllülük esasına dayanan bu sertifikasyon sistemi ile Türkiye'nin 2013 sonrası İklim Değişikliği ile mücadelesinde bütün paydaşlara yardımcı olmayı ve konu ile ilgili bilinirliğin artırılmasını hedefliyor.
Escarus Yönetim Kurulu Üyesi Hülya Kurt, iklim değişikliğiyle mücadelenin ülkelerden ve sınırlardan bağımsız bir yaklaşımla ele alınması gerektiğini söylüyor.
İklim değişikliği ile mücadelenin, finans krizi ve ülkelerin büyüme hedefleri gölgesinde kaldığını ifade eden Hülya Kurt, "Bu denli grift politik-ekonomik-sosyal denge içerisinde iklim değişikliğiyle mücadele zaman zaman gündemden düşüyor" diyor.
Kurt'un dikkat çektiği bir diğer unsur da iklim değişikliğiyle mücadelenin finansmanı için gerekli olan kaynağın büyüklüğü.
Yaşanan ekonomik durgunluk ortamında, finans kaynaklarına ulaşımın kolay olmadığını dikkate alırsak, iklimle mücadele için yeni ve farklı finans kaynaklarına ihtiyacımız olduğu kesin. Nitekim "Copenhag ve Cancun’dan çıkan kararlara göre gelişmiş ülkelerin gelişmekte olan ülkelere verecek olduğu yardımın çok farklı ve inovatif kaynaklardan sağlanacağı kararı alındı" diyen Hülya Kurt, iklim değişikliği ile mücadelede rasyonel ve ivedi aksiyonlar alınabilmesi için, hem iş dünyasının; hem de bilim dünyasının konuya öncelik vermesi gerektiğini söylüyor.
Sürdürülebilirlik raporlarının içeriği gelişmeli
Dünya genelinde, ülkelerin düşük karbon ekonomisine geçiş amacıyla önemli aksiyonlar gerçekleştirdiğini görüyoruz" diyen Hülya Kurt, Türkiye'de ise düşük karbon ekonomisine geçiş sürecinin belirli bir zümre dışında gündem maddesi olmadığını ifade ediyor.
Kurt, "Her ne kadar ülkemizin iklim değişikliğiyle mücadelede, en önemli aktörlerin arasında yer alan Yenilenebilir Enerjiye geçiş ve Enerji Verimliği faaliyetleri kapsamında yaklaşık son 10 yıldır yaptığı atılım yadsınamaz derecede olsa da daha gidilecek çok yolumuz olduğu kanaatindeyiz" yorumunu yapıyor.
Bu arada Hülya Kurt, şirketlerin yayınladığı sürdürülebilirlik raporları konusunda, Türkiye'de, 2012 senesi itibarıyla 75 adet sürdürülebilirlik raporu yayınlandı. Yayınlanan rapor sayısı her geçen sene artıyor. Bu durum son derece ümit vaat ediyor" dese de, şu noktaya değinmeden geçmiyor: "Yayınlanan rapor sayısı arttıkça içeriğinin ne denli geliştiği bir tartışma konusu. Sürdürülebilirlik raporları, sosyal sorumluluk projelerinin anlatıldığı yapıdan çıkartılarak, sürdürülebilir kalkınma hedefine doğru kurumsal performansla ilgili olarak ölçme, açıklama yapma ve iç-dış paydaşlara karşı sorumlu olma uygulamasının bir parçası haline getirilmelidir."
Yenilenebilir enerji hedefi çok düşük
Bu arada, iklim değişikliği ile mücadele ve karbon ekomomisine geçiş sürecinde yenilenebilir enerjilerin payı oldukça büyük. Bugün Avrupa'nın bir çok ülkesinde, enerji tüketiminin önemli bir miktarı yenilenebilir enerjilerden elde ediliyor. Türkiye'de ise bu oran hem çok düşük, hem de gelecekte büyük bir artış olmayacağı ortada. Nitekim 10. Kalkınma Planı'nda Türkiye'nin yenilenebilir enerji kaynaklı elektrik üretiminin payının beş yılda yalnızca yüzde 2 artacağı öngörüsü yer alıyor.
Türkiye'nin 2012'de 241 bin 949 GWh olan elektrik enerjisi talebinin 2018'de 341 bin GWh'a çıkacağı yer alan raporda, enerjide dışa bağımlılığının azaltılması için yerli ve yenilenebilir enerji kaynaklarına, nükleer enerji ve enerji verimliliğine yönelik politikalara öncelik verileceği vurgulanıyor.
Fakat, 2012 yılında elektrik üretimindeki payı yüzde 27 olan yenilenebilir kaynaklar, 2018 yılında sadece yüzde 29'luk bir paya sahip olacaklar.