Düşük faize yüksek talep…
Serhan Yenigün / Finansinvest
Hazine, tarihinin belki de en rahat günlerini yaşıyor. Yurtiçinde tüm zamanların en düşük faiz oranları ile tahvil ve bonolar alınıp satılırken Hazine'nin Ocak ve Şubat ayındaki yüksek itfalarını problemsiz atlatması kesin gibi. Sonraki aylarda ise itfa baskısından hemen hemen hiç söz etmeyeceğiz. Merkez Bankası'nın faiz indirimlerine devam edeceği varsayımı ile tahvil-bono piyasalarında faizlerin daha da düşebileceğini dikkate alırsak, Hazine'nin önümüzdeki ihalelerde gerçekleşecek ihalelerde borçlanma maliyetleri de aşağı inecek.
Yurtiçinde esen bu ılımlı rüzgarlar, Hazine'nin hafta ortasında yurtdışında gerçekleştirdiği 30 yıl vadeli eurobond ihracında da kendini gösterdi. 2041 vadeli USD cinsi eurobond ihracında 1 milyar dolarlık satışın yaklaşık 5 katı talep gelirken, oluşan faiz de %6,25 seviyesindeydi. Benzer vadeli, 30 yıllık ABD tahvil faizlerine baktığımızda oranın %4,55 civarında olduğunu görüyoruz. Buna göre Türkiye Hazinesi, 30 yıl vadeli USD cinsi bir borçlanma ihalesinde USD'nin hamisi olan ABD'den sadece %1,70 daha fazla faiz ödeyerek borçlanabildi.
Çok uzağa gitmeden, bundan birkaç yıl öncesine baktığımızda yukarıda bahsedilen faiz farkının yaklaşık %8'lere kadar çıktığını, diğer bir ifadeyle Türkiye'nin küresel sermaye piyasalarından ABD'nin dolara verdiği faizin zaman zaman iki katından bile daha fazlasıyla borçlanmak durumunda kaldığını hatırladığımızda, %1,70'lik farkın çok büyük bir ekonomik başarı olduğunu görüyoruz. Küresel olarak düşen faiz ortamının bundaki katkısını, likidite bolluğunun düşük getirileri bile aranır hale getirmesinin etkisini göz ardı etmiyoruz. Ancak, FED'in faiz indirimlerini sonlandırıdığı, hatta artırım beklentilerinin giderek daha yakına alındığı ve ABD tahvil faizlerinde artış yorumlarının da buna bağlı olarak seslendirildiği bir dönemde Türkiye'nin "neredeyse ABD ile aynı faizle, hem de 30 yıl gibi uzun bir vadeyle" borçlanabilmesini memnunlukla karşılıyoruz.
Türk varlıklarına ve Türkiye ekonomisine duyulan uzun vadeli güveni yansıtan bu ilginin önümüzdeki aylar, hatta yıllarda da süreceğini düşünüyoruz. Bu nedenle, kısa vadeli dalgalanmaları ve risk unsurlarını dikkate almakla birlikte uzun vadede Türk Sermaye Piyasalarının cazibesini koruğunu söyleyebiliriz. Seçim kaynaklı belirsizliklerin azalması ve kredi notlarında beklediğimiz artışların gerçekleşmesiyle Türkiye için yeniden pozitif bir döneme girileceğini umuyoruz.