Düşük faiz, “yüksek faiz”e zemin hazırlarsa…
Sadece “gelişmemişler” değil, son dönemde “gelişmişler” de aynı sorunu yaşıyor… “Düşük faiz”, “tasarrufların değerlendirilme şekli” nedeniyle, yüksek faizli yapının zeminini hazırlıyor…
***
Para biriminin değeri ve risk primi (faizi) için… Ya talep edilen/talep edilecek ürünü/ürünleri “verimlilik” temelinde geliştirip üreteceksin…
Bunun için, beşeri/finansal sermayeni, eğitimden/adalete yapısal sistemini bu hedefe göre kurgulayarak geliştireceksin…
***
Bu yolla yaratacağın iklim/kültür ile kendine yetip/fazla vereceksin… Döviz ihtiyacını, açığı, borcu, enflasyonu, faizleri düşürüp; tasarrufları, yatırımları, refahı artıracaksın…
***
Ya da… Tersini uygulayıp (faizler düşerken tasarrufların çoğunluğunu reel/üreten ekonomiye değil farklı alanlara -savunma, savaş, borsa, inşaat vb…- yönlendirmek gibi) uygulamaların sonucuna göre, Merkez Bankaları’na, Hazine’lere yeni yükler bindireceksin…
***
Almanya/İsviçre ortaklığında üç ayda bir gerçekleştirilen "Ekonomi Uzmanları Anketi"ne göre, üç ay önce yüzde 7 olan dünya genelinde enflasyon beklentisi, 6,2'ye, gelecek yıl için 6'dan 5,2'ye gerilerken… Bizde… 12 ay sonrası TÜFE beklentisi 44,94’ten 45,28’e yükseldi…
***
Bu, MB politika faizini 36/38 (46-50 bileşik faiz, 3-5 reel faiz anlamına gelir) arasına taşıma zorunluluğu ve yeni yükler ve “kısır döngüye devam” anlamları taşıyor…
VELHASIL
Cumhuriyetimiz 100 yaşına girerken…
***
Düşük faizlerin, yüksek faizli bir iklime zemin hazırlayamayacağı; düşünen, geliştiren, üretenin/çalışanın/çabalayanın kazandığı, rasyonel, verimli, güçlü, öngörülebilir, güven duyulan bir yapıyı, armağan olarak hak ediyor… Barış ve refah içinde nice yüzyıllara…