Düşük büyüme ve düşük faiz ortamında yol almak
Salı günü başlayacak olan İstanbul Finans Zirvesi’nin bu yılki ana teması bu. Bu tema, önümüzdeki dönemi özetliyor. Önceki yıllardaki zirve ana temaları özellikle yabancı katılımcıların dikkatini çekmiş ve Danışma Kurulu’nun ana temaları nasıl belirlediğini öğrenmek isteyenler olmuştu.
Bugünün ana tartışma konularından birisi Fed’in faiz artırımları olsa da önümüzdeki yıl ve hatta yıllarda faizler tarihi standartlarla karşılaştırıldığında düşük kalmaya devam edecek. 2000 yılında ABD borsalarının çökme riski ve özellikle 2001 11 Eylül saldırılarından sonra ABD’de politika faizleri hızla aşağı çekilmişti. Bu durum bu kez yatırımların gayrimenkule kayması ve gayrimenkul balonunun şişmesine sebep olmuştu. Ardından, Fed’in 2004’de başlayan prematüre faiz artırımı kararı ABD ve Küresel finansal krizi beraberinde getirmişti.
Kriz sonrasında, ABD başta olmak üzere merkez bankaları ‘balonun şişik kalmasını’ sağlamak için faizleri tarihi standartlarda düşük tuttular. Krizin başlamasının üzerinden 7-8 yıl geçmesine rağmen büyüme kırılganlıkları (Japonya, Avrupa ve ABD), finans sektöründeki hassasiyetler (hem bankalar hem de borsalar) faizlerin düşük kalmasını tercih ettiler. Bu tercihi yapmasalardı, düzeltme hızlı bir çöküş şeklinde ortaya çıkabilirdi.
Bugüne geldiğimizde, faizlerin belirsiz bir süre daha düşük kalacağı anlaşılıyor. Bu, bir taraftan sermaye piyasalarının ve borsaların ayakta kalmasına, diğer yandan da büyümenin daha da kısılmamasını sağlıyor. Ancak kalıcı bir düzelme sağlamıyor. Kalıcı düzelmenin sağlanması için reel faktörlerin devreye girip etkili olması gerekiyor.
Ancak, düşük faizler beraberinde riskleri de getiriyor. Örneğin, sigorta ve emeklilik fonları uzun dönemli sürdürülebilirlik riskleri yaşıyor. Getirileri artırmak amacıyla agresif stratejilerin uygulamaya konması ise portföylerde riskli ve riskleri iyi ölçülmemiş varlıkların alınması manasına gelebilir. Yani bu tür kuruluşlar getirileri artırmak isterken tersinin tohumlarını atıyor olabilirler.
Öte yandan, düşük faizlerin şirketler kesimine düşük finans maliyetleri olarak ne kadar yansıtılabildiği de ayrı bir konu. Düşük faizlerin tüketici talebi eliyle şirket büyümelerine olumlu etki gösterdiği söylenebilir. Ancak şirketler kesimi, bir taraftan likiditelerine yeterli getirileri bulamazken finans maliyetlerinde gerekli düşüşleri sağlayamıyorlarsa net bazda sıkıntıya girebilirler. Bunun bazı göstergeleri mevcut.
İstanbul Finans Zirvesi’nde bu yıl Bank of International Settlements Genel Müdürü Jaime Caruana, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Ali Rıza Alaboyun, Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı, İtalyan Merkez Bankası Başkan Yardımcısı Salvatore Rossi, Luxemburg Finans Merkezi (Luxemburg for Finance) CEO’su Nikolas Mackel, Frankfurt Finans Merkezi (Frankfurt Main Finanz) Genel Sekreteri Huberthus Vath, İzlanda Merkez Bankası Başkanı Mar Gudmundson gibi çok sayıda üst düzey karar alıcı bu konuları tartışacak.