Dürüst insanların sayısı artınca
Bu köşede "yüzde 25 dürüstüm" diyen yazının o denli ilgi çekeceğini tahmin etmemiştim.
İnsanların, en şeffaf ortamlarda bildikleri ile söyledikleri arasındaki açıklığın dürüstlük ölçüsü olduğu şeklindeki tanım insanların ilgisini çekti.
Toplumların gelişmişliği ile dürüst davranma arasında paralellik var.
Çağımızın en zor toplumlarından biri İsrailliler.
İsrail'de yaşayanların önemli çoğunluğunun etnik kökeninde homojenlik yok. Toplumu bir arada tutan harç "inanç."
İsrail'de yaşayanların bir bölümü "inançtan düşünceye geçmemiş." Uzaktan gözlediğim kadarıyla -uzmanı olmadığım için itiyatla söylüyorum- Tevrat'a dayalı inançlarını aşamamış olanlar ile uluslar arası kabul görmüş değerlere dayalı yaşam tarzını benimsemiş insanların bir arada bulunduğu bir ülke İsrail.
İsrail'e ilişkin bazı gelişmeleri yakından izliyorum. Örneğin Goldstone Raporu'nu değerlendiren on beş kadar makale biriktirdim. Değişik bakış açılarını yansıtan bu makalelerde üretilen gerekçelerin, taktik ifadelerin ve özenle seçilmiş sözcüklerin analizini yapıyorum.
İsrail toplumunda sağlıksız algılamalar yaygın olduğu halde, çok sağlıklı düşünebilen ve o düşünceleri açıkça savunan insanlar bir arada yaşıyor. Belki de, ülkenin gücünü oluşturan en önemli dinamik bu ikili yapı arasındaki denge.
Aykırıyı önemseme
Şimdi Barış Harekatı'nın önderlerinden biri olan ünlü yazan Amos Oz bir yazısında, İsrail Genelkurmay Başkanlığı'nın ülkenin aykırı düşünen insanlarını yılda bir kez bir araya toplayarak görüş aldığını anlatmıştı.
Son günlerde Henry Siegman'ın yazısı dikkat çekici idi. Amerika'daki Yahudi Kongresi'nin eski yöneticisi, halen ABD-Ortadoğu Projesi'nin başındaki insan. The New York Times'ta, "…Obama'nın Batı Şeria ve Gazze'deki İsrail işgaline son verme konusunda ciddi olduğuna dair korku" nedeniyle İsrail kamuoyu tarafından sevilmediğini yazdı.
Siegman, İsrail halkının saplantısını olanca açıklığıyla ortaya koyuyordu: "İsrail Hükümeti ve halkı,1967 sınırlarına dönüş çağrısı yapıp bu sınırlarda tek taraflı değişiklilikleri reddeden uluslar arası hukuka ve BM kararlarına uyulması temelindeki bir barış anlaşması yönünde yapılan bütün baskılara böyle yanıt verir" diyordu.
İsrail'in Mitchell gibi "nesnelliğe ve tarafsızlığı" ilke edilmiş birinin barış elçisi olmasını kabul edecek olgunlukta olmadığını da söylüyordu Henry Siegman.
Asıl önemlisi, İsrail toplumunun "…kurban psikolojisi ile düşünme ve davranmaya son veremediğini" belirtiyor; Holokost söyleminin toplumunu rahatlatmasının uzun dönemli gelişmedeki sakıncasının altını çiziyordu.
Son çözümlemede Siegman, "Eğer Obama, İsrail'in 40 yıllık işgalini sonlandırma, iki devletli çözüm getirme, İsrail'in bir Yahudi devleti ve demokratik bir devlet olarak halatta kalmasını güvence altına alma ve Amerika'nın bölgedeki hayati ulusal çıkarlarını koruma yönündeki sözlerinde ciddiyse, hoşnutsuzluğu göze alması gerekecek. ABD Başkanı sözünü tutarsa. İsrailliler sonsuza dek ona minnettar olacaktır" çağrısını yapıyordu.
Toplum, farklı seslerle zenginleşir
Dünyanın değişik yerlerinden toplanarak bir toprak üzerinde, komşularına rağmen var olmaya çalışan İsrail'deki insanların daha titiz, ilkeli, duygulardan arınmış olmaları gerekir. Eğer "birikim" bir toplum için önemli değerse, İsrail halkını oluşturan insanların çok büyük birikimleri olmalı. O birikimlerin güncel tutumların sığlığında erimemesi için, toplumda farklı sesler çıkaran insanların katkısı son derece büyük… Sanıyorum İsrail'deki insanların asıl zenginliği bu noktada.
Goldston ve Siegman gibi, uzun dönemli geleceği düşünüp, kısa dönemleri göz ardı etmesini bilen insan varlığı toplumların en büyük zenginliği..
Hepimiz, kulağımıza hoş gelen seslerden çok, bize hatalarımızı söyleyen aykırı seslere kucaklama olgunluğuna erişmeliyiz.
Bizim de derinliği olan aykırı seslere çok ihtiyacımız var.