Durgunlaşma eğiliminin yarattığı gerginlikler!
Türkiye İstatistik Kurumu Aralık ayı enflasyon rakamlarını bugün açıklayacak, geride bıraktığımız yıl açısından tüketici ve yurtiçi üretici fiyatlarının ne oranda arttığı netleşecek. Son günlerde basına yansıyan haberler ise söz konusu verileri daha açıklanmadan önemsiz hale getirdi; 2016 senesine ilişkin enfl asyon beklentileri seri bir şekilde bozulmaya başladı.
Elektriğin fiyatı yüzde 6,8 oranında zamlanmış! Körü ve otoyol fiyatları yüzde 16 düzeyinde yükseltilmiş! Bazı vergiler de yeniden değerleme oranında artıyor! Zam yağmuru yola çıkmış gibi görünüyor. Bu tablo iç talep ve diğer ekonomik büyüklükler konularında iyimser olmayı zorlaştırıyor. Enfl asyon ile doğrudan ilişkili gibi görünmeyen diğer bazı haberler de olumsuzlukları pekiştiriyor.
Asgari ücret net 1300 Türk Lirası olmuş ve artışın yüzde 40’ı bir yıllığına kamu tarafından karşılanacakmış! Ulaştırma ve Denizcilik Bakanlığı, müteahhitlerin birikmiş alacaklarının 7,1 milyarlık kısmının ödeneceğini ve piyasanın rahatlatılacağını açıklamış! Bu tablo maliye politikasının gevşetilmekte olduğuna ve para politikası cephesindeki karmaşanın artacağına işaret ediyor. Siyasi irade ile Merkez Bankası ve mali sektör arasındaki uyumsuzluklar büyüyor, muhtemelen ekonomimize ilişkin kırılganlık algısı artmaya devam edecek gibi görünüyor.
Ayrıca küresel ve bölgesel koşulların lehimize gelişmediğini de hesaba katmak gerekiyor. Rusya’nın yaptırımları devreye girdi, söz konusu ülke ile işbirliğini geliştiren güney ve doğumuzdaki komşularımızla olan ilişkilerimiz bozulmaya devam ediyor. Dolar faizlerinde başlayan yükselişlerin ise bu ayın ikinci haftası ile birlikte fiyatlanmaya başlaması ve riskten kaçınma eğiliminin yeniden güçlenmesi olasılıkları güçleniyor. Yılsonu tatilleri ve bilançoları olduğundan iyi gösterme çabaları sayesinde yaşanan fiili tepkisizlik, geride kalmış gibi görünüyor.
Özetle söylemek gerekir ise iş dünyamızı bunaltan belirsizliğin olağandışı seviyelere yükseldiğini itiraf etmek gerekiyor. Maliyetler artarken pazarlar daralıyor, rekabet koşulları hızla olumsuzlaşıyor. Para otoritesi araç bağımsızlığını kullanamıyor; maliye politikası desteği kösteğe dönüşüyor ve makro ihtiyati yardımlar buharlaşacak gibi görünüyor. Çok yönlü olumsuzluklar arasında bunalan mali sektör ise ne yapacağını bilemiyor; ne eski alışkanlıklarını sürdürebiliyor, ne de değişen koşullara uyum sağlamak adına gerekeni yapabiliyor!
Türk Lirası kısa vadede değer kaybetmediği sürece büyüyen olumsuzluklar görmezden geliniyor; döviz kurları yükselmeye başladığında ise herkes ayrı bir köşede homurdanıyor, güvensizlik büyüyor ve kırılganlık algısının güçlenerek belirleyici olması engellenemiyor. Sonuca endeksli çok yönlü duygusallıklar gerçekçi olunabilmesini olanaksızlaştırıyor.
Siyasi irade ne pahasına olur ise olsun, faizler yükseltilmesi ve fırsat buldukça olabildiğince gevşetilsin çizgisinde ısrarlı olacak gibi görünüyor; yabancı sermayeye ve onunla işbirliği içindeki mali sektöre meydan okuyor. Olumsuzluklar arasında iyice bunalan iş dünyası ise geleceğinin kontrolünü iyice elinden kaçırmış algısı yaratan yaklaşımlar sergiliyor ve yattı balık yan gideri oynamak zorunda kalıyor! Durum böyle olunca Türk Lirasının değeri, faizlerin yönü, enfl asyon ve diğer makro göstergeler konusunda iyimserliği korumak mümkün olamıyor.
Yabancı sermayenin risk almak yönündeki isteksizliği, bulaşıcı bir hastalık gibi her tarafı sarıyor. Hesapsızca bir şeyleri isteyenler ile sessizce buna karşı çıkanlar veya boyun eğmiş gibi görünenler arasındaki gerginlikler, eğilimler üzerinde belirleyici oluyor. Döviz kurlarında yaşanacak dalgalanmaların daha hacimli olma olasılığı, yükselmeye ve kafaları iyice karıştırmaya devam ediyor. Gelişmeler, 2016 yılına ilişkin olumsuzlukların sistemi oluşturan kurumsal yapıyı teğet geçmeyeceğini düşündürüyor!