Dünyanın öbür ucunda bir kelebek havalanırsa...

Alaattin AKTAŞ
Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ [email protected]

Meşhur kelebek etkisini bilmeyen yoktur; bir sistemin başlangıç verilerinde küçük değişiklikler olur ve bu da büyük ve öngörülemez sonuçlar doğurur... Belki biz bu benzetmeyi, kelebek etkisinden “kuş sürüleri” ne terfi ettirmek durumundayız. Çünkü ortaya çıkan etki öngörülemez değil, tam tersine pekala öngörülebilir bir durum. 

Bizden çok uzaklarda bir takım kararlar alınıyor, o kararlar da kelebek etkisinden çok güçlü ve öngörülebilir bir şekilde bizi etkiliyor.

Dün sabah Bloomberg HT’de eski Hazine Müsteşar Yardımcısı dostum Hakan Özyıldız’ı dinledim. Özyıldız, özetle “Biz istediğimiz kadar sıkı durmaya çalışalım, TL’nin fazla değerlenmemesine gayret edelim, başta Japonya olmak üzere faizleri neredeyse sıfır düzeyinde bulunan ve ekonomilerine sürekli para pompalayan ülkelerden Türkiye’ye para akışını önleyemezsiniz. Bu da TL’nin değerlenmesine yol açar” diyor.

Yani kelebek ne ki, kuş sürüleri havalanıyor Türkiye’ye doğru, kuş!

Hani bir dönem çok konuşuyorduk ya, Japon ev kadınları birikimlerini Türkiye’de değerlendiriyor, diye. Hatta bu durum bir dönem biraz biraz alay konusu bile olmuyor değildi. Neydi kastedilen; Japonya’da faizler çok düşüktü, neredeyse sıfır noktasında; Türkiye’de ise Japonya’dakinin kat be kat üstünde faiz söz konusuydu, Japon kadınları da para kazanmak için birikimlerini Türkiye’ye kanalize ediyorlardı.

Japon kadınlarında simgeleşen bu tablo değişmiş değil. Bu konunun daha çok konuşulduğu dönemde iki ülke arasında faiz farkı daha fazlaydı o kadar. Daralmış olsa da şimdi yine müthiş bir fark var. Dedik ya Japonya’da faiz sıfıra yakın, yok gibi adeta, bizde ise hala yüzde 6’larda.

İki ucu keskin kılıç

Merkez Bankası’nın işi zor. Bir yandan siyasiler bastırıyor; haydi Zafer Çağlayan’a alışmışlardı da, şimdi Başbakan Erdoğan da faize müdahale etmeye başladı.
Merkez Bankası faizi düşürüyor, koridoru daraltıyor; Çağlayan “Biz dedik, yaptılar” diye kendine pay çıkarıyor.
Belki öyledir, bilemeyiz ama, Merkez Bankası ne yapsın; “Evet faizi Çağlayan istediği için düşürdük” de diyemiyor; “Tabii ki hayır, biz gerektiği için öyle karar aldık, başkalarının empozesiyle hareket etmedik, etmeyiz” türü bir açıklama da yapamıyor. Durum ortada, “faiz daha da insin” baskısı belirginleşiyor. Faiz düşürülsün, yabancılar da az kazansın, hem bize ne onların kazandığından? Ama bu kadar basit mi?

Faiz daha da düşer ve yüzde 6’ların altına inerse, mevcut durumda bile reel kazanç elde edemeyen tasarruf sahibi ne yapar, tasarruf etmeyi sürdürür mü?

Denilebilir ki, “İyi ya işte, harcama artar ve piyasa canlanır”. Düşen ve reel olarak zarar ettiren faiz yüzünden mevduat gerilerse, kredi açmak için kaynak nereden bulunacak? Gerçi geçtiğimiz günlerde mevduat için “ölü tasarruf” nitelemesi yapıldığını da duyduk ya.

Çok döviz girerse...

Merkez Bankası bir dizi değişkeni kontrol etmeye çalışıyor. Enflasyon artmasın, diye uğraşıyor; enflasyonu kontrol altında tutmak uğruna ekonominin cendereye girmemesine özen gösteriyor, Türk parası çok değerlenmesin ve değer yitirmesin, diye çaba harcıyor. Bu faiz düzeyi yabancıyı cezbetmeye devam ediyor, yani Japon ev kadınları aralarında “Türkiye günü” düzenlemeyi sürdürüyor. Bunun önüne geçmek için faizi aşağı çekmek gerekiyor; ama onun da sakıncası var.

Reel kur endeksi yılın ilk çeyreğinde 120.09 düzeyinde oluştu. TL’de geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 5’lik bir değerlenme söz konusu. Bu düzey rahatsız edici değil; ama ya döviz girişi hızlanarak sürerse ne olacak?

Merkez Bankası’nın elinde iki tarafı da keskin bir kılıç var... “Bunu ucundan sımsıkı kavra, bir yerini de kesme, kanatma” diyoruz.

Ömer Ağabey’e veda...

Gazeteciliğe yeni başlamışım; yıl 1978. O yıllarda, ya 1978’de, ya 1979’da tanıdım Ömer Faruk Günel’i. Çalıştığım Memleket Dergisi’ne, yakın dostu rahmetli Teoman Fehim’i ziyarete gelirdi Ömer Ağabey. Bir süre sonra, Ekonomik Basın Ajansı’na geçtim ve orada 4 yıl kadar birlikte çalıştık Ömer Ağabey’le. Telefon ahizesini tutmakla uğraşmamak için, ahizeyi omzuna yaslayacak bir  düzeneği vardı, eli çoğu kez piposuyla meşgul olurdu çünkü. Dün kaybettik Ömer Faruk Günel’i. Ercan Deva haber verdi. Neredeyse 35 yıllık bir tanışıklık, hiç kesintiye uğramayan bir dostluk... Bir ay kadar önce Ankara’da Tunalı Hilmi Caddesi’nde bir kafede eşi Ayça Hanım’la gördüm Ömer Ağabey’i. Gittim yanlarına, birlikte oturduk, sohbet ettik. Artık kanıksadığımız rahatsızlığı dışında bir sorunu görünmüyordu. Demek ki varmış... İyi insandı, iyi dosttu, yardımseverdi Ömer Faruk Günel... Allah rahmet eylesin...

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar