Dünyanın hamileliği zor geçiyor…
Hiç kuşku yok ki Dünya yeni bir sisteme hamile. “Sürdürülebilirlik” adında inşallah nur topu gibi sağlıklı olmasını umduğumuz yepyeni bir dünya düzenini doğurmak üzere şiştikçe şişiyoruz.
Hatırlayalım ve farkına varalım; dünya daha önce doğurduğu; kabile toplulukları (Tarih Öncesi), şehir devletleri (Antik Çağ), imparatorluklar (Antik Çağ - 20. Yüzyıl), feodalizm (Orta Çağ), monarşiler (Antik Çağ - 20. Yüzyıl), merkantilizm (16. - 18. Yüzyıl), sömürgecilik (15. - 20. Yüzyıl), sanayi kapitalizmi (18. - 20. Yüzyıl), ulus devletler (19. Yüzyıl - günümüz), liberal demokrasi (18. Yüzyıl - günümüz), komünizm (20. Yüzyıl - günümüz), küreselleşme (20. - 21. Yüzyıl) adındaki evlatlarının yani sistemlerin yarattığı problemlerle uğraşıyor.
Yeninin adını çoktan koyduk; Sürdürülebilirlik…
Halen Dünyadaşlar olarak bu evlatlarımızın (sistemlerin) bir şeyleri çözerken bir taraftan da ortaya çıkardığı sorunlarıyla boğuşurken yeni bir çocuk (sistem) doğurmaya hazırlanıyoruz. Oldukça da zor bir hamilelik yaşıyoruz. Doğuma da daha vakit var ama adını “Sürdürülebilirlik” olarak koyduğumuz yeni bebeğimizin (sistemin) sağlıklı dünyaya gelmesi için uğraşıyoruz.
Tansiyonumuz yükseliyor, midemiz bulanıyor, şişiyoruz, ağırlaşıyoruz, gereksiz kilolar alıyoruz, laboratuvar değerlerimiz dengesizleşiyor, çarpıntıya kapılıyoruz, vb. tüm gebelik semptomlarını yaşıyoruz…
Kısacası bu hamilelik, önceki sistemlerin bıraktığı derin izlerle karmaşıklaşıyor. İklim değişikliği, kaynakların verimsiz ve gereksiz kullanılarak tüketilmesi, artan eşitsizlikler ve toplumsal huzursuzlukların yarattığı hamilelik komplikasyonları; sürdürülebilirliğin hamilelik ve doğum sürecini geciktiriyor, güçleştiriyor.
Bu zorluklara rağmen, yenilik, tazelik, daha iyi çözümler bulma ümidi hepimizi motive ediyor, umutlandırıyor ve yeni sistemin potansiyeline inancımızı destekliyor. Çünkü bu seferki farklı; artık insanlık çok daha akıllı. Çok daha gelişmiş teknolojilere ve geçmiş hatalarından ders alma kabiliyetine sahip. Kısacası çok daha bilinçli bir doğum sürecine giriyor.
Ekonomik kriz, siyasi gerginlik, jeopolitik karmaşa, vb.; hepsi gebelik komplikasyonları…
Sürdürülebilir bir sistem doğurarak dünyanın yenilenebilir ve kesintisiz erişilebilir enerji, internet, gıda, barınma, güvenlik, sağlık, gelişim gibi insani ihtiyaçlarımıza, çevresel koşulların tahammül sınırlarını zorlamadan ve teknolojinin doğayla uyumlu bir şekilde gelişmesine olanak tanıyarak, dünya dışına taşabilmemize, vb. yeten kapsayıcı ve dayanıklı bir yer olmasını umuyor, bunun için çalışıyoruz.
Ekonomik kriz, siyasi gerginlik, jeopolitik karmaşa dediğimiz meselelerin hepsi aslında mevcut sistemlerin yarattığı ve/veya yetemediği eksikliklerin, arızaların yarattığı sonuçlar. Bir anlamda hamilelik sürecinin normal sıkıntıları, çelişki ve şaşkınlıkları.
Dünya kalabalıklaşıp, ihtiyaçlar, beklentiler ve buna paralel olarak, karmaşa arttıkça daha becerikli sistemlerin kurulması gerekiyor. Daha yetkin çözümlere sadece insan gücü yetmediği için de “teknoloji” dediğimiz yardımcıları üretiyoruz. Biz değiştikçe teknoloji gelişiyor, teknoloji geliştikçe biz değişiyoruz. Bir sarmal içinde “gelecek” dediğimiz sürece doğru ilerliyoruz. Yani eskinin sorunlarıyla hamile kalıp şişiyor ve yeni çözümler, sistemler doğurmak için “devam” diyoruz.
Geleceğe umutla bakabilmek için iş dünyası olarak yapmamız gerekenler:
-Yapay zekâ ve veri analitiği kullanarak operasyonel verimliliği artırmalı, israfı azaltmalıyız.
-Yenilenebilir enerjiye yatırım yaparak maliyetleri düşürmeli ve çevresel sürdürülebilirliği sağlamalıyız.
-Çevre dostu teknolojilere yatırım yaparak karbon ayak izimizi azaltmalı ve sürdürülebilir iş modelleri geliştirmeliyiz.
-Çalışanlara adil ücretler ve fırsatlar sunarak gelir adaletsizliğini azaltmalı, eğitim ve sağlık hizmetlerine erişimi artırmalıyız.
- Küresel sorunlarla mücadelede uluslararası işbirliğini ve ekosistemimizi güçlendirmeliyiz.
-Sürdürülebilirlik bilincini yaymalı, çalışanlarımızı ve genç nesilleri bu doğrultuda bilinçlendirmeliyiz.
-Yerel çözümler üreterek toplumların ve sektörlerin kendi kendine yeterliliğini ve dayanıklılığını artırmalıyız.
Unutmayalım, sürdürülebilir bir gelecek hepimizin hakkı.