Dünyanın Halleri
Ben iktisatçıyım. Ekonomi ile ilgili değerlendirmeler yapıyorum, konuşuyorum, yazılar yazıyorum. İşimi mümkün olduğu kadar nesnel ve düzgün biçimde yapmak istiyorum. Dolayısıyla dünya ve Türkiye ekonomilerine ilişkin ulaşabildiğim bilgileri, sayısal verileri vb kendi bilgi süzgecimden geçirerek yorumlamaya, sonuçlar üretmeye ve bunları başkalarına aktarmaya çalışıyorum.
Geçen yılın son aylarından itibaren hem dünya ekonomisinde hem de Türkiye ekonomisinde toparlanma işaretleri ortaya çıktı. Krizin sonu göründü. Tüm ekonomilere olduğu gibi bize olan ilgi de arttı. Biz de konuşmalarda, yazışmalarda vites büyüttük.
Kendi adıma yeni durumu ihtiyatlı bir iyimserlikle yorumladım. Sonraki aylarda Türkiye ekonomisinde toparlanmanın ve krizden çıkışın daha güçlü ivmelerle gelişmesi iyimserliğimi doğruladı.
* * *
Bu evreye ilişkin veriler Türkiye ekonomisinin hem gelişmiş ülkeler hem kendi ayarı ülkeler hem de bölge ekonomileri arasında görece parlak bir performans sergilediğine işaret ediyordu.
Durum iyi gibi görünüyordu ama ihtiyatlı da olmak gerekiyordu. Kendisi ihtiyatlı iyimser olan bir yorumcunun risklere dikkat çekmesi, muhataplarını da ihtiyatlı olmaya davet etmesi gerekiyordu. Öyle yaptım.
Kendi adıma risklerin içeriden ziyade dışarıda gelişebilecek olaylarda yattığını düşünüyor ve söylüyordum. Bu tür iki olasılığın altını çiziyordum. Emtia ve enerji (petrol) fiyatlarında hızlı bir yükselme olasılığı bunlardan birisiydi. Böyle bir gelişme Türkiye ekonomisinin yumuşak karnını oluşturan enflasyon ve cari denge açığı gibi sorunları hızla kötüleştirerek, olumlu gidişatı tersine çevirme riski taşıyordu.
İkinci risk unsuru ise bölge siyaseti ile bağlantılı bir olasılıktı. Orta Doğu bölgesinde oluşabilecek herhangi bir siyasi gerilim Türkiye ekonomisindeki olumlu gelişmeleri durdurma ve tersine çevirme potansiyeli taşıyordu. İşin garibi, o tarihlerde, bölgede sıkıntı üretecek siyasal gelişme riski denince de akla hep İran geliyordu. Orada önemli bir olay olacağına kimse büyük ihtimal vermiyordu ama ne olur ne olmaz diye böyle bir olasılığa işaret ediliyordu.
* * *
Şimdi şu dünyanın geldiği hallere bakın!
Bu adam da fazla iyimser, uçuyor sanki demesinler diye, biraz da ağız ucundan, aman dikkat edin, Orta Doğu'da bir olay olursa biz kötü etkileniriz, ivmemiz düşer, olumlu görüntümüz bozulur, risklerimiz büyür demişim. Duruma dikkatinizi çekerim. Bölgede olabilecek olayların en beteri gerçekleşti. Kimsenin aklının ucundan geçmeyen yaygın bir kalkışma oldu, ortalığı alt üst etti. Üstelik sorun Orta Doğu ile sınırlı kalmadı, Kuzey Afrika'ya da yayıldı. Beklentiler bozuldu. Enerji (petrol) fiyatları tavana vurdu, daha da yükselme olasılığı doğdu. Türkiye ekonomisi bu olumsuzlıklardan en fazla etkilenecek ülkeler listesinin birinci sırasına yerleştirildi. Başarı öyküleri anlatırken, nasıl ve neden en riskli ülkeler arasına kaydığımızı anlayıp, anlatmaya başladık.
Durun daha bitmedi. Orta Doğu-Kuzey Afrika ekseninde olaylar biraz durulur, gerginlikler arka plana kayar, petrol vb fiyatlar biraz geriler gibi oldu. Aman derken bu kez Japonya girdi devreye. Salt deprem olsa, Japonya'da lafı olmaz. Tusunami de vurdu. Belirsizlik arttı. Beklentiler daha da bozuldu. Piyasalar vurgun yemiş gibi oldu. Temel fiyatların yönü yine yukarıya döndü. Biz MENA riski sınırlı kaldı falan diye avunmaya çalışırken, dünyanın tam öteki ucunda olan bir ülkedeki olaylar bizi tekrar en riskli ülke konumuna itti. Şuna bakın, şaka gibi!
Bu dünyanın halleri hiç anlaşılabilir haller değil. Birini yarım yamalak öngörsen, hiç aklından geçmeyen bir başka durum çıkıyor ortaya. Vurgun yamiş gibi oluyorsun. Bizimki de netameli bir ekonomi galiba. Olmadık gelişmelerle bir anda en tepeden dibe yuvarlanıveriyor.