Dünyanın en büyüğü gün sayıyor…
Kuzey Marmara Karayolu’ndan Yavuz Sultan Selim Köprüsü’ne doğru ilerliyoruz. Otoyolda hafriyat kamyonlarının sıklaştığını fark ediyorum. Sonrasında karşımıza sanki yeni bir şehir inşa ediliyormuş gibi devasa bir inşaat alanı çıkıyor. Yaklaştıkça gelen yoğun iş makinesi sesleri ve bir anda hummalı bir çalışma içerisinde buluyoruz kendimizi. Havalimanı konsorsiyumunda yeralan Limak Holding’in iştiraki Limak Uludağ Elektrik Genel Müdürü Ali Erman Aytaç’ın misafiriyiz. Bursa’dan bir grup gazeteci ile FSM köprüsünü kullanarak 2 saat 10 dakikada ulaştık inşaat alanına. Bulutlu ve sisli hava şanssızlığımız olsa da ilerleyen saatlerde havanın açılmasıyla çalışma alanını ve inşaatın geldiği aşamayı gözlemleme şansımız oldu. Havalimanı tamamlanmadı ama müzeden farksız. Türkiye genelinden ziyaretçi akınına uğruyor. Bu büyük projeyi merak ederek gruplar halinde gelenlere mühendislerden oluşan bir ekip eşlik ediyor ve bilgiler veriliyor. İnceleme sırasında verilen bilgilere göre; inşaatta 35 bin çalışan bulunuyor. 3 bin kamyon ve iş makinesi çalışıyor. Türkiye’nin kullandığı dizel yakıtın yüzde 2’sinin burada tüketildiğini öğreniyoruz. Havalimanında birinci pist bitmiş durumda ve uzunluğu 4 km. İkinci ve üçüncü pist bitmek üzere. Bu ay içerisinde test uçuşlarına geçilecek. 4 etaptan oluşan havalimanının ilk etabı 29 Ekim’de 3 pist ve 90 milyon yolcu kapasitesi ile açılacak. İkinci ve üçüncü etaplar 2028 yılına kadar talebe göre tamamlanacak. Tamamlandığında 6 pistten oluşan havalimanının yolcu kapasitesi 200 milyonu bulacak ve dünyanın en büyüğü olacak. Konsorsiyum 25 yıl boyunca toplam 22 milyar 152 milyon euro kira ödeyecek. Avrupa’nın aktarma merkezi Frankfurt’un yerini alması planlanıyor. 50 iç, 250 dış hat, 3 saat içinde 60 başkent, 120 ülke ve 130 varış noktasına ulaşılması hedefl eniyor. Havalimanının öne çıkan 2 önemli noktası kule ve terminal binası. Her ikisi de bitmek üzere. Son rötuşlar yapılıyor. Bu arada havayolu şirketlerinin çalışanlarına dönük uyum çalışmalarına başlanmış durumda. Terminal binasında İstanbul’un sosyal ve kültürel mirasını yansıtan, Türk-İslam sanat ve mimarisi kullanılmış. İstanbul camilerinin hamamlarının, kubbelerinin daha birçok tarihi yapının zenginliği proje mimarisine işlenmiş. 143 köprü, 600 asansör, yürüyen bant ve yürüyen merdiven, 7 terminal kapısı, 20 bin bekleme koltuğu, 228 pasaport kontrol noktası, 13 check-in adası terminalin zenginliğini yansıyor. Burada dikkat çeken bir başka nokta ise pistlerde valiz taşıma veya araç olmayacak. Tamamı tünellerle terminal içine alınacak. Uçak inip kapı açıldıktan taksiye binme sürecine kadar olan sürenin de 13-14 dakikaya indirilmesi hedefl eniyor. Hava trafik kontrol kulesi 90 metre yüksekliğinde ve Türk-İslam tarihinde kültürel önem sahip lale figüründen esinlenilerek tasarlanmış. Pistlerin uzunluğu ve genişliği halen iniş yapamayan büyük gövdeli uçakların da İstanbul’a gelmesini sağlayacak. Işık sistemi aksi bir durumda kule ile irtibat sağlanmadan da iniş kalkış yapabilmeye imkân sunacak. Konaklama için 450 odalı bir otel inşa ediliyor. Havalimanına metro bağlantısının 2019 yılında gerçekleşmesi hedefl eniyor. Havayolu şirketleri 30 Ekim günü ve gecesi taşınacak. 1 Kasım’dan itibaren Atatürk Havalimanı’ndan uçuş gerçekleşmeyecek.
Bu kadar büyük devasa yatırımda gözüme çarpan ve beni üzen bir noktaya da değinmeden edemeyeceğim. Ülke olarak en büyük sorunumuz malum cari açık. İnşaat sektöründe müteahhitlerimiz dünya genelinde çok güzel işlere imza atıyor. Ancak bu işleri yaparken kullanılan makine, donanım ve malzemelerin neredeyse tamamının ithal olmasına şahitlik etmek içimi acıttı doğrusu. 10 milyar euroluk harcamanın büyük bölümü maalesef dışarıya akıyor. Keşke böylesi büyük bir projede daha yerli ve milli olabilseydik!