Dünyada ve Türkiye’de tehlikeli oyunlar
Ekonomide krizler durup dururken çıkmaz. Krizler, krizi yaratan hastalığın belirtilerinin örtbas edilmesi ve krizi önleyebilecek önlemlerin zamanında alınmaması nedeniyle çıkar. Bazen tek bir olay krizin nedeni olarak gösterilir ve asıl nedenler unutulur.
Örneğin Türkiye’de 2001 krizinin “Anayasa kitapçığının atılması nedeniyle çıktığı” hatırlanır. Oysa o dönemde Cumhurbaşkanı olan Ahmet Necdet Sezer ile Başbakan Bülent Ecevit arasındaki uyumsuzluğu açığa çıkartan bu olay, koşulları çoktan oluşmuş bulunan krizi tetikleyen son damla olmuştu. Tansu Çiller’in başbakanlığı döneminde yaşanan ve 5 Nisan 1994 kararlarıyla noktalanan krizi hazırlayan koşulların nasıl oluştuğunu da o günleri yaşayanlar hatırlayabilir. (1)
2008 sonbaharında Lehman Brothers’ın batmasıyla farklı boyuta taşınan ve dünyayı sarsan küresel finans krizini hazırlayan koşullar yıllar içinde oluşurken, yükselen risklerin nasıl göz ardı edildiğini ve krize nasıl çanak tutulduğunu da unutmuş olamayız.
Dünyada, borsa ve siyaset riski var
Şu an için dünya ekonomisinin ciddi bir kriz riskiyle karşı karşıya bulunduğunu söylemek olanaksız. Tersine, yıllardan beri ilk kez, dünya ekonomisinde “senkronize” bir büyüme yaşanmakta. Özellikle 2008 krizi sonrasında en büyük darbeyi yemiş olan Avrupa’da, asi çocuk İngiltere dışında hemen tüm ülkelerde ekonomilerin canlandığı ve Avrupa’da ortalama büyümenin %2’nin üzerine çıktığı görülüyor. ABD ekonomisinde de, Trump’ın palavra hedeflerinin çok gerisinde kalınsa da, %2 dolayındaki büyüme sürüyor.
Yükselen Pazar (YP) ülkeleri cephesinde Brezilya ve Rusya’nın resesyondan çıkıp büyümeye geçtiği, Çin ekonomisindeki yavaşlamanın sınırlı kaldığı ve genel tablonun olumlu olduğu gözleniyor. Son haftalarda, Çin’deki büyümenin zorlama olduğunu ileri sürerek Çin’deki bir yavaşlamanın bütün YP ülkelerini olumsuz etkileyebileceği kaygısını dile getiren yorumcular da var ama asıl kaygı yaratanlar paralarındaki aşırı değer kaybı nedeniyle olumsuz ayrışan YP ülkeleri.
Dünya ekonomisindeki bu olumlu tabloyu gölgeleyebilecek iki önemli risk faktörü var. Birinci tehlike ABD’de ve bazı diğer gelişmiş ülkelerde hisse senedi borsalarında yaşanan hızlı yükselişin yarattığı riskten kaynaklanıyor. Önceki günkü Wall Street Journal gazetesinde yer alan verilere göre, son on yıl içinde ABD ekonomisi toplam olarak %14 büyürken ABD borsalarındaki yükseliş %76’yı bulmuş. Şimdi gelinen noktada borsa yatırımcısının bir gözü tahtada diğer gözü çıkış kapısında ama yükseliş sürüyor. Şu ya da bu nedenle bu yükselişin yerini düşüşe bırakması halinde düşüşün çok sert olması tehlikesi var.
Diğer tehlike ise ABD ve özellikle Avrupa’da siyasi risk faktörünün her an yeni sorunlara yol açma olasılığının bulunması. Siyasi istikrar bakımından en sağlam kale olarak görülen Almanya’da bile siyasi risk faktörünün göz ardı edilemeyeceğini gösteriyor son gelişmeler.
Türkiye’de tehlike büyüyor
Türkiye ekonomisinde ise ekonomideki büyümenin canlandığı bir yılda, ülkenin ve ekonominin geleceğine ilişkin kaygıların da büyüdüğü görülüyor. Herkes kendine göre farklı bir değerlendirme yapabilir kuşkusuz ama benim dikkatimi çeken olgu, Türkiye’de karar alma noktasında bulunanların basit gerçeklerle yüzleşmeyi reddetmesi ve bu durumun yaklaşan tehlikeyi büyütmesi. Sağlıklı bir çıkış yolu bulmak için önce şu basit gerçekleri kabul etmek gerekiyor:
* Türkiye ekonomisinin yapısal sorunları çözülebilmiş değildir. Türkiye ekonomisi, ancak iç tüketimi pompalayarak, bunun sonucunda büyük dış açık vererek ve bu açığı dışardan finanse ederek büyüme hızını arttırabilen bir yapıya sahiptir.
* Bu yapıya sahip bir ekonomide kredi hacmini artırarak ve çeşitli destekler sağlayarak ekonomik büyümeyi pompalamanın diğer dengeleri olumsuz etkilemesi kaçınılmazdır.
* Küresel finans kaynakları hala büyük ölçüde Batılı ülkelerin kontrolündedir ve bu kaynakların nereye gideceğini öncelikle getiri ile risk arasındaki ilişki belirlemektedir. Çeşitli nedenlerle riski yükselen bir ülkenin para çekebilmek için faiz oranlarını yükseltmekten başka çaresi yoktur. Risk yükseldikçe bir çıkmaza doğru gidilmesi de kaçınılmazdır.
* Bir ülkedeki yönetimin Batı’ya ve küresel finans piyasalarına karşı tavrının olumsuz algılanması da ülke riskinin yükselmesinde önemli rol oynamaktadır.
--------------------------------------------------------------------------------
(1) Bu dönemde yaşananları anlatan köşe yazılarımı 1994 sonunda Krize Adım Adım başlığıyla yayınlanan bir kitapta toplamıştım.