Dünya yavaşlarken resesyona girmek
Daha önce de yazdığım gibi Türkiye ekonomisi 2018’in 2. yarısından itibaren geniş bir “U” şeklinde bir krize girmiş bulunuyor. Bu geniş “U”nun orta bölümünde krizi daha da derine (eksi büyüme, yani resesyon) taşıyan ve 2018’in 4. çeyreğinde başlamış bulunan 9 aylık bir “V” de göreceğiz. (Dün gelen Aralık ayına ilişkin 44.2’lik Satın Alma Yöneticileri Endeksi (PMI) verisi de 4. çeyrekte ekonomimizin küçülmüş olduğunu teyit etmiş oldu.)
Tüm diğer gelişmekte olan ülkeler gibi Türkiye de salt kendi yağıyla kavrulabilen bir ekonomi değil. (Esasen, bugün belki bir ölçüde ABD dışında hiçbir ekonomi kendi kendine yeterli “kapalı” bir ekonomi değil.) Hatta, maalesef son yıllarda değil teknolojik olarak gelişmiş katma değerli mallar, temel maddelerde bile daha çok bağımlı hale gelmiş durumdayız. Bu nedenle Türkiye’nin toparlanması sadece içsel reformlara değil, küresel gelişmelere de büyük ölçüde bağlı olacaktır.
Maalesef ki 2019 için daha senenin ilk günlerinde küresel büyüme bakımından ciddi soru işaretleri ortaya çıkmaya başlamış bulunuyor. Bu noktada ekonomistleri endişeye sevk eden gelişmeleri sıralarsak:
- Başta Çin olmak üzere Uzak Doğu ekonomilerinden de çok olumlu sinyaller gelmiyor. Zaten çok yüksek seyreden iç borçluluk oranları nedeniyle bir süredir mercek altında olan Çin’de ABD ile olan ticaret savaşı sonrasında durgunluk ihtimali daha da artmış durumda. Nitekim Çin’in Aralık ayına ilişkin PMI verisi 18 ay sonra ilk defa 50 değerinin altına gerileyerek ekonomideki durgunluğa işaret ediyor.
- Bu durum çevre ekonomileri de etkiliyor. Son PMI verileri Hindistan dışında neredeyse tüm Asya’da durgunluğa işaret etmekte. Malezya ve Singapur’da ise ciddi oranlarda gerileme söz konusu. Hatta, Güney Kore’nin Aralık ayı ihracatındaki beklenmedik düşüşün önemli bir nedeninin de Çin’in ithalat talebindeki azalış olduğu ifade ediliyor.
- En büyük ihracat pazarımız olması nedeniyle bizim açımızdan çok daha fazla öneme haiz Avrupa’da da işler pek farklı değil. Bizim gibi daha çok zengin Avrupa’nın tedarikçisi konumundaki Polonya’dan sonra bu ay Çek Cumhuriyeti de üretimde daralmaya geçmiş durumda. Euro Bölgesi ise her ne kadar genelde hâlâ PMI değeri olarak 51.4 ile 50’nin üzerindeyse de (50 üzeri üretimde artış anlamına geliyor), 60 değerinin üzerine çıktığı Kasım 2017’den beri her ay düzenli bir şekilde gerilemekte. Belki bu ay Fransa’nın 50’nin altına gerilemiş olması sarı yeleklilerin eylemlerine dayandırılabilir. Ancak Aralık ayında Avrupa’da üretimin büyük ölçüde önceden verilmiş siparişlere dayandığı, ileriye dönük siparişlerde ise ciddi bir yavaşlama eğilimi olduğu da dikkatten kaçmıyor.
- Küresel likiditenin kademeli olarak geri çekilmesiyle birlikte borsalarda da oynaklık belirgin bir şekilde artarken temel eğilim de aşağı yönde. Şirket değerlerinde ve menkul değerler portföylerinde meydana gelen düşüşler önümüzdeki dönemlerde ekonomik aktiviteyi mutlaka menfi yönde etkileyecektir.
- Öte yandan, enerji ithalatçısı bir ülke olarak petrol ve enerji fiyatlarında gözlemlenen gerileme tabii ki bizim açımızdan avantaj yaratan bir gelişme. Ancak, söz konusu gerilemenin ana nedenlerinden biri eğer küresel yavaşlama nedeniyle azalan enerji talebi ise, bu bizim açımızdan da ihracat imkanlarımızı kısıtlayıcı olumsuz bir gelişme olur.
Özetle, büyük ölçüde kendi kronik problemlerimizden kaynaklanan resesyonumuzu küresel olarak da kötü bir konjonktürde yaşıyoruz. Bu da yeniden düzlüğe çıkışımızı geciktiren bir unsur olabilir.