Dünya vergi adaletini tartışıyor
Vergi sistemi son noktada bir kaynak transferi aracıdır. Vergi toplumun farklı kesimlerinden farklı ağırlıklarla toplanır ve bu kaynak farklı yerlere harcanır. Hem vergi ödeyenlerin vergi yükleri birbirinden farklı, hem de vergilerin harcandığı alanlardan yararlananların etkilenme ölçüleri farklıdır.
Bu haliyle vergi, bir ülkedeki gelir ve servet dağılımıyla doğrudan ilişkili bir konu. Çünkü gelir ve servet dağılımındaki adaletsizliğin artmasına da, azalmasına da doğrudan etki eder.
Bu yüzden son dönemde dünyada vergi sistemleri, gelir ve servet dağılımındaki dengesizlikler penceresinden daha fazla tartışılan bir konu haline geldi. Bu tartışmanın başını çekenler arasında Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) ve Uluslararası Para Fonu (IMF) gibi global kapitalist sistemi koruma misyonuyla yıllardır neoliberal ekonomik politikaları savunmuş ve bu politikaları zayıf ülkelere dikte etmiş kuruluşların yer alması önemli bir husus. Bu iki kuruluş da şimdilerde gelir ve servet dağılımındaki adaletsizliği azaltacak etkin vergi politikaları hayata geçirilmesini öneriyorlar.
Bunun kendilerince haklı bir nedeni var.
Çünkü son global krizde, krizin kaynak noktası olan finans sistemini toparlayabilmek için merkez bankaları tarafından piyasaya sürülen aşırı miktarda ve neredeyse sıfır maliyetli paranın birinci “faydası” dev finansal varlıklara sahip bir avuç zenginin servetlerinin daha da artması, gelir ve servet dağılımının bozulması oldu. Bu dengesizlik hem sosyal tepkilerin ve kutuplaşmaların artmasına yol açarak hem de artan yoksulluk nedeniyle tüketim talebinin düşmesi yoluyla potansiyel ekonomik büyümenin düşmesine yol açarak sistemi tehdit ediyor.
Ancak dünyadaki gelişmeler tam tersi yönde. 1985’te 20 OECD ülkesinde etkin bir servet vergisi uygulaması varken, 2007’ye kadar bu sayı 4 ülkeye kadar düştü. Üstelik servet vergisi uygulanan ülkelerde de uygulamanın pek etkili olduğu söylenemez. Gelişmekte olan ülkelerin ise çok daha azında servet vergisi anlamlı ölçüde uygulanıyor.
Öte yandan en varlıklı ve geliri en yüksek kesimler, hem ülke içinde vergiden kaçınma veya vergi kaçırma gücüne ve imkanlarına sahipler, hem de servetlerini ülke dışındaki vergi cennetlerine kaydırarak ülkelerindeki vergiden kurtulma imkanına da sahipler.
Bir araştırmaya göre dünyada finansal varlıkların yüzde 8’i vergi cennetlerine taşınmış durumda. Vergi cennetlerine akan bu finansal varlıkların toplamı, toplam global gayrısafi yurtiçi hasılanın yüzde 10’una eşit. Vergi cennetlerindeki finansal varlıkların dörtte üçü de tamamen kayıtdışı ve gizli.
Latin Amerika’da finansal varlıkların yüzde 22’sinin, Afrika’da ise yüzde 30’unun kendi ülkelerinin dışında off shore hesaplarda bulunduğu hesaplanıyor. Dünyanın bu yoksul bölgeleri açasından bu oranda varlığın ülke dışına kaçması ve vergi ödememesi, ekonomileri için yıkıcı bir tahribat anlamını taşıyor.
Dünyada tarih boyunca servet ve gelir dağılımındaki gelişmeleri ve bunun ekonomik sonuçlarını irdeleyen 21. Yüzyılda Kapital kitabıyla ekonomi dünyasında tartışma yaratan Thomas Piketty, tüm dünyada en varlıklı kesime özel bir “global servet vergisi” konmasını ve bunun global bir koordinasyonla uygulanmasını önermişti.
IMF de son dönem rapor ve tartışma yazılarında bu konuya geniş yer veriyor. IMF’nin tartışma yazılarında bile en zenginlerin yakın izlenmesi, gayrimenkul vergilerinin yanısıra sermaye kazançlarının vergilendirilmesi ve miras yoluyla kuşaktan kuşağa transferi konularına ilişkin vergi tasarımının ve uygulamalarının geliştirilmesi öneriliyor. Ve tüm bunların yanısıra önerilen bir şey daha var; adil bir vergi sisteminin hayata geçebilmesi için basın özgürlüğü.
Bir ülkede araştırmacı gazeteciliğin etkin ve serbest bir şekilde faaliyette bulunması, vergi kaçaklarının önlenmesi ve vergi adaletinin sağlanması için en önemli şartlardan birisi olarak ortaya konuyor.