Dünya tersine mi döndü!
Geçen haftaki Birleşmiş Milletler Genel Kurulu toplantısı, dünyanın ne kadar değiştiğini açıkça gözler önüne serdi. Özellikle ABD Başkanı Donald Trump ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın art arda yaptıkları konuşmalar çok çarpıcıydı. Trump'ın, yeniden yükselen milliyetçiliğe adeta saygı duruşu niteliğindeki 35 dakikalık konuşması, ulus devletlerin kendi dar çıkarlarını gözeterek birbirleriyle yarıştığına ilişkin tavizsiz dünya görüşünü bir kez daha ortaya koydu. Trump'tan hemen sonra kürsüye çıkan Erdoğan ise karşıt mesajlar vererek, dünyanın bugün karşı karşıya olduğu sorunları çözmek için her zamankinden daha çok birlikte çalışmak zorunda olduğunu söyledi. Bu her açıdan tarihi bir değişimdi. Bir zamanlar işbirliği içinde hareket edilmesini öngören bir dünya düzeninin lideri olan ABD artık tecrit politikalarına yönelirken, eskiden daha içe dönük politikalar izleyen Türkiye, en azından söylem düzeyinde, yüzünü dışarıya dönerek daha küresel bir dünya görüşü benimsiyordu. İdeolojilerin değişimi gibi görünen bu olgunun ardında ne var?
Rollerin bu şekilde değişmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Aslında değişmenin nedeni belli: Trump. Görünen o ki, Trump'ın başkanlığındaki ABD ve buna tepki veren Türkiye’nin rolleri değişmiş bulunuyor. Daha önceleri, ülkeler arası işbirliğine dayanan uluslararası sistemi öne çıkaran bir Amerika vardı. Şimdilerde ise Başkan Trump sadece Amerika’dan söz ediyor. Önceleri genellikle davalarını savunmaya çalışan Türkiye ise, artık BM'ye evrensel bir yönelimle yaklaşıyor ve bu kuruluşu daha etkin bir örgüt haline getirmek için ne tür değişikliklerin gerekli olduğunu tartışmaya açıyor. Bu durum geçmişle tam bir tezat oluşturmaktadır; ve Trump'ın göreve gelmesinin bir sonucudur. Amerikan yönetimi, oluşturulmasında ABD'nin önderlik edip sürdürülmesi için sorumluluk üstlendiği küresel düzendeki lider rolünden artık vazgeçiyor. Şimdi sistemi, kendi halkının çıkarlarına en iyi şekilde hizmet ettiğini düşündüğü, dar tanımlanmış milliyetçi bir perspektifle değerlendiriyor. Dünyanın karşı karşıya olduğu sorunlarla ilgilenmiyor. Özetle, BM'in çalışma ortamı tamamen değişmiş görünüyor ve söz konusu iki konuşma, işlerin nasıl değiştiğinin dikkat çeken birer kanıtıydı.
Bu değişim bir fırsatçılığa mı işaret ediyor yoksa özde de bir değişim mi söz konusu?
ABD açısından bakacak olarak bir politika değişimi yaşandığını net olarak görüyoruz çünkü Amerikalılar imzaladıkları uluslararası sözleşmelerden çekiliyorlar. Son olarak Filistinlilere sağlanan mali desteğin azaltılmasında da şahit olduğumuz gibi, dünyanın birçok yerine sağlanan parasal desteği azaltıyorlar. TTIP ve TPP gibi ticari anlaşmalarla ilgili uluslararası işbirliği çabalarını da durdurdular; DTÖ ile çatışma halindeler ve 'Trump'ın öne sürdüğü 'ulusal güvenlik için tehdit' gerekçesiyle birçok ülkeye karşı gümrük duvarları örmek istiyorlar. ABD hükümeti uluslararası yönetişim sistemini korumak konusunda isteksizlik sergilerken, dar çıkarlarını korumak için kendi başına hareket etme arzusunun yoğunlaştığı görülüyor.
Türkiye için daha küresel bir sistemi kucaklamak neden önemli?
Türkiye'nin üstlendiği yeni rol biraz ilginç. Cumhurbaşkanımız, insan odaklı uluslararası mesajların olumlu tepkiler gördüğünü keşfetti. Bununla birlikte, yaklaşımın iki zaafı var. İlkin, küresel yönetim sistemini dönüştürmek için ortalıkta ciddi bir uluslararası çaba olmadığı görülüyor. İkincisi, Türkiye'nin kendisi değişimin önünü açacak bir konumda değil. Evet, bazı ülkelere cömert yardımlarda bulunabiliyor - örneğin, Türkiye'nin Zimbabve'ye yardım yaptığını öğrendiğimde doğrusu biraz şaşırdım - ama bunlar mütevazı miktarlardır. Türkiye, kendi ekonomisini toparlamak için daha fazla kemer sıkmaya ihtiyaç duyduğu şu günlerde, diğer ülkelere geniş çaplı destek sağlayabilecek durumda değildir.
Aslında daha çok özlemleri dile getiren bir konuşma galiba...
Konuşma bir siyasa önerisi olmaktan ziyade bir özlem ifadesiydi. Aslında, somutlaşmış bir reform önerisi dile getirilmedi ve bildiğim kadarıyla, bir şeyler yapmak için herhangi bir örgütlü çaba da bulunmuyor. Ancak Cumhurbaşkanı, bir süredir duyulan ve gündeme getirilen şikayetleri, daha öncekilerden daha güçlü bir ifade tarzıyla dile getirdi.
Türkiye'nin yaşadığı sıkıntıları, ekonomik sorunları ve uluslararası arenada tecrit edilmesini göz önüne alarak, bu değişimi Batı'ya uzatılan bir zeytin dalı olarak görüyor musunuz?
Böyle bir niyet olabilir ama böyle bir etki sağlayacağını sanmıyorum. Daha önemli olarak, Sayın Erdoğan, Türkiye'nin terörist olarak gördüğü hareketlere ABD ve Avrupa ülkelerinin destek vermesinden bir hayli yakındı. Bu alanda, tüm aktörlere terörizmin küresel bir sorun olduğunu hatırlatmak önemlidir. Eğer bazı terörist hareketleri görmezden gelir ve diğer bazılarıyla savaşırsanız, ortak bir cephe oluşturmak zorlaşır. Bu da terörizme karşı mücadelenin tümünün başarısızlıkla sonuçlanması olasılığını artırır. Sanıyorum Cumhurbaşkanı herkese bu sorunu bir kez daha hatırlatmış oldu.
Böylelikle Sayın Erdoğan küreselci vizyonunu önemli bir uluslararası platformda sundu. Sonra da resmi bir ziyaret için direksiyonu Almanya'ya kırdı. Trump'ın korumacılığına karşı daha fazla uluslararası destek için bastırmaya devam etmesini bekliyor musunuz?
Terörizm dışında, Almanya'da masaya gelecek olan pek çok konunun BM'de söyledikleriyle yakından bağlantılı olacağını sanmıyorum. BM'de söylediklerinin arkasında, büyük bir ülkeler grubunu toplayarak BM'nin nasıl yeniden şekillenmesi gerektiği konusunu tartışarak ortaya somut taleplerle çıkmaya yönelik bir plan bulunmuyor. BM’de egemen konumda olan ülkelerin böyle bir sürecin tamamen dışında tutulması da gerçekçi olmayacaktır. En nihayetinde, Güvenlik Konseyi'ndeki beş ülkenin istemedikleri her şeyi veto etme hakkı bulunuyor. Reformlar, uzlaşma ve ikna için yoğun çabalar gerektirir. Uzun vadeli sabır gerektiren uğraştırıcı ve çok sıkıcı bir süreç yaşanması gerekir. Şu anda Türk siyasetine yön veren kadrolar, sabırlı ve uzun vadeli çerçevelerle düşünen bir görünüm vermiyorlar.
Erdoğan geçmişte ayrıca mülteci sorunlarını ve özellikle de Türkiye'nin AB'den henüz almadığı ödemeleri gündeme getirdi. Bu mevzular Almanya'da masada olacak mı?
Türkiye muhtemelen Alman ortaklarımıza sorunu hatırlatacak ve AB'ye hatırlatmasını isteyecek. Türkiye, mültecilerin AB'ye akışını engellemek ve ülkede bulunanlara bakmak için elinden geleni yapıyor. Çok sayıda mülteci başlangıçta AB ülkelerine gitmeyi planlamıştı ancak Türkiye gitmelerine engel olma taahhüdünde bulundu. Bu nedenle Türkiye, mültecilere harcanmak üzere Almanya ve diğer AB ülkelerinden daha fazla mali destek talep etmekte haklıdır.
Not: Mülakat 27 Eylül günü gerçekleştirilmiştir.