Dünya savaşa karşı

Orhan AKIŞIK
Orhan AKIŞIK KÜRESEL PERSPEKTİF [email protected]

Suriye krizinde Amerikan yönetimi adeta ayak sürüyor. Haftanın başında, Dışişleri Bakanı John Kerry, Suriye’nin kimyasal silahlarını teslim etmesi halinde operasyondan vazgeçilebileceğini duyurdu. Daha geçen haftaya kadar, Beşar Esad rejiminin kimyasal silah kullandığı gerekçesiyle cezalandırılması gerektiğini söyleyen ABD, şimdi attığı adımdan geri dönmenin yollarını arıyor. Kerry’nin açıklamasının, Rusya Dışişleri Bakanı Sergei Lavrov’un Esad yönetimine yaptığı benzer çağrıyla eş zamanlı olması, ABD ve Rusya’nın anlaşmış olmaları ihtimalini düşündürüyor. Suriye yönetiminin teklife cevabı şimdilik olumlu, saldırının yapıldığı günden bu yana dünya kamuoyuna kimyasal silahların ayrılıkçı gruplar tarafından kullanıldığını, devletin kendi halkına böyle bir saldırıda bulunmasının mümkün olmayacağını söyleyen Suriye Devlet Başkanı’nın bu yolda atacağı adımlar askeri operasyon riskini azaltacak, hatta tamamen ortadan kaldıracaktır. Kimyasal silah stoklarının uluslararası gözetim altına girmesi, bunların radikal İslamcıların eline geçmesinden kuşku duyan İsrail dışında, operasyona sıcak bakmayan ABD’yi

de rahatlatacaktır. ABD’de bazı şahinler dışında, siyasiler ve halk sonu bilinmeyen bir savaşa karşı. Salı gecesi televizyonda konuşan ABD Başkanı, Amerikan halkını askeri operasyona yine ikna edemedi. Obama, Amerikan askerinin Suriye topraklarına asla ayak basmayacağını söylese de, birçok kişi beklenmedik gelişmelerin bu sözü geçersiz kılacağını düşünüyor. Halkın yüzde 65’i krizin diplomasi yoluyla çözüleceğine inanırken, yüzde 35 karşı görüşte. Savaşın, Ortadoğu ve hatta dünya siyasetinde yol açacağı değişiklikler dışında ekonomik etkileri de büyük bir soru işareti.

***

Amerikan Çalışma Bakanlığı tarafından geçen hafta yayınlanan istihdam raporu ekonomi cephesinde işlerin pek iyi gitmediğini gösteriyor. Ağustos ayında işsizlik oranı yüzde 7.4’den 7.3’e gerilemiş olsa bile, bu istihdam artışından çok, işgücüne katılım oranındaki düşüşten kaynaklanıyor. Uzun süreden beri işsiz kalanların iş bulma umutlarını tamamen kaybedip iş aramaktan vazgeçmeleri işgücü katılım oranındaki azalmanın nedeni. İşgücü katılım oranındaki en büyük gerileme erkek ve genç işgücünde görülüyor. Erkek işgücü arasındaki katılım oranı 1970’lerin sonunda yüzde 80’ler düzeyinden bugün yüzde 69.5’a gerilerken, gençler arasında bu oran yüzde 70’lerden yüzde 55’e gerilemiş. Genç nüfus arasındaki yüksek işsizliğin önemli nedenlerinden biri de bu. Öte yandan, istihdamın arttığı sektörler ticaret ve sağlık. İyi haber, yarı zamanlı işler azalırken tam zamanlı istihdamın artması. Bilgi ve becerilerine uygun tam zamanlı işler bulamamaktan dolayı yarı zamanlı işleri kabul etmek zorunda kalan insanların sayısında azalma var.

***

İşsizliğin beklenenden yavaş azalmasında, ekonomide devam eden belirsizlikler dışında verimlilik artışının da etkisi var. 2008 Resesyonu sonrasında, Amerikan firmalarında üretim artışlarını yeni işçi alımları yerine verimlilik artışlarıyla desteklemek düşüncesi daha ağır basıyor. Karı olabildiğince artırmak için maliyetleri azaltma güdüsü, işgücünden tasarruf eden üretim tekniklerinin kullanılmasının en önemli nedeni. Daha önce sadece imalat sanayiinde görülen bu eğilim, hizmetler sektöründe de giderek yaygınlaşıyor. Ticaretten muhasebeye, finanstan bankacılığa kadar birçok sektörde kuruluşlar faaliyetlerini daha az işgücüyle sürdürme gayreti içindeler. Karlardaki artış ise devam ediyor. Şirket karlarındaki artış resesyon öncesi döneminin üzerinde. Amerikan Ticaret Bakanlığı’nın raporlarına göre, kurumsal karların milli gelir içindeki oranı son elli yılın en yüksek düzeyinde seyrederken, ücretlerin oranı en düşük düzeyde. Amerikan yönetiminin şimdiye kadar operasyon konusunda tereddüt etmesinin nedeni, fayda-maliyet analizindeki zorluktur. Gerçekten de, sınırlı olacağı söylenen füze saldırısının

caydırıcı olmama ihtimali dışında, ABD ve diğer ülkeleri yeni siyasi ve ekonomik istikrarsızlıklara itme riski yüksek.

***

Batı’da, Türkiye’nin başarısız dış politikasını savaşla telafi etmeye çalıştığı düşüncesi giderek güçleniyor. Suriye Dışişleri Bakanı Velid Muallim’in Kuzey Kafkasya ve Çeçenistan’dan gelen radikal İslamcıların Türkiye’de eğitildiklerini söylemesi çok ağır bir suçlamadır. Boston Maratonu’nda üç kişinin ölümü, 200’den fazla kişinin yaralanmasıyla sonuçlanan terör eylemini yapan Tsarnaev kardeşlerin Çeçen olduğunu hatırlatalım. Masum insanların canına kasteden bu olayları Batı’da terör, Müslüman ülkelerde halk hareketi olarak görmek büyük yanlışlık olur. Terörün her türlüsüne karşı olan biz değil miydik? Suriye’de masum insanların kimyasal silahlarla öldürülmesine nasıl hayır diyebiliyorsak, demokrasi getirmek (?) adına vahşice katliamlar yapanları da görmezden gelmemeliyiz.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Vekalet savaşları 08 Ekim 2016
Clinton farkı 01 Ekim 2016
Sorun küreselleşmede mi? 27 Ağustos 2016