‘Dünya polyestere gitti Türkiye sınıfta kaldı’
Tüm sektörlere, ihracat stratejilerine, rekabetteki konuma bütünsel bakış açısı ile yaklaşmak önemli. Pazar koşullarından hammadde tedarikine rekabet üstünlüğünü sağlamak başka türlü mümkün değil. Çünkü herhangi bir parçanın eksikliği tüm bir sektörü ‘sakat’ bırakıyor. Sonuçta, bedeli Türkiye ekonomisi ödüyor. Türkiye Ev Tekstili Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TETSİAD) Başkanı Yaşar Küçükçalık ile aslında markalaşmanın öneminden yerelleşmeye kadar pek çok konu konuştuk. En son ise bu konuya geldik... Türkiye ekonomisi ve tekstil-konfeksiyon sektörü için biraz öne çıkardım. Ancak sohbetimiz, diğer konularda da önemli tespitleri içeriyor. Okurken bunları da altı çizilecek noktalar olarak görmenizi diliyorum. Ara başlıklarla takip edebilirsiniz...
‘Polyesterde durum çok acı’
Dünya trendlerinde spor giyimden günlük kıyafetlere her yerde polyesterin kullanımı yükseliyor. Aslında bu trendin temelinde üretim teknolojilerinin sürekli gelişimi var. İşte bu noktada tekstil sektörünün girdiği sıkıntıyı Yaşar Küçükçalık şöyle özetliyor: “Türkiye’de tekstilde çok yol kat ettiğimiz söyleniyor ama ben tekstilde çok yol kat edildiğini düşünmüyorum. Elyafa baktığınızda ki kumaşın temelinde elyaf yatıyor, önce elyaftır sonra ipliktir... Dünyada en çok tüketilen elyaf polyesterdir. Pamuk ve diğer ürünlerin grafiği hep aşağı doğru gidiyor. Bugün Türkiye polyester üretiminde sınıfta kalmıştır. Dünyada özellikle Uzakdoğu ülkeleri ile karşılaştırdığınızda sınıfta kalmıştır. Bugün Türkiye’yi tekstilde ayakta tutan pamukludur... Pamukluda nedir, denim kumaşıdır örneğin. Konfeksiyoncu bizim göz bebeğimizdir. Bunu üzerine basa basa söylüyorum. Türkiye bugün ayakta kalıyorsa, nitelikli konfeksiyon üretimi nedeniyle kalıyor. Ama Türkiye’nin ithal ettiği ürünlere baktığınızda polyesterdir. Polyesterin ipliğidir, bezidir veya yapılmış polyesterdir. Burada bir dengeyi kurmamız gerekiyor.”
‘İthalat politikaları yanlış’
Türkiye’nin bu konuda düştüğü durumu ithalat politikalarındaki yanlışlara bağlıyor Küçükçalık: “Yanlış ithalat politikaları nedeniyle Türkiye’nin düştüğü durum çok acıdır. Polyester ile ilgili yanlış teşvikler ki bir kısmı AB nedeniyle ortaya çıkıyor. Türkiye’nin bu konuda çok acil önlem alması gerekiyor. Polyesterde doğru düzgün yatırım yapamıyoruz... Oysaki dünya trendleri bugün spor giyimden diğer ürünlere, ürünlerde kullanılan artık polyesterdir. Dünyada en çok tüketilen, ihtiyaç duyulan ve sizin tekstil sektörünüz için önemli olan bir hammaddeyi üretmiyorsanız, tekstilde nasıl rekabet edeceksiniz. Bütün dünya buna yönelmiş. İnovasyon artık renk ile desenle değil, teknik farklılıklarla oluyor. Teknik farklılıkları ortaya koyamıyorsunuz, ileriye gitmeniz mümkün değil... Devletin buna el atması lazım.”
‘Burada işin özü POY’
TETSİAD Başkanı Yaşar Küçükçalık buradaki teknik sorunu şöyle özetliyor: POY (Preoriented Yarn-Tam oluşmamış iplik) bu işin özüdür. Sıfır gümrükle POY geldiği zaman bu ülkede iplik fabrikası kurulmaz. Adam POY’u 90 kuruşa ithal ediyor. Bunu üreten fabrika batıyor. Bunun için hammadde girişlerinde bir bariyer sağlamak gerekiyor. Yoksa yarı mamul getiriyorlar iplik yapıp satıyorlar. Böylece büyük yatırım yapılamıyor, buna dayalı teknolojilerin geliştirilmesi de mümkün olmuyor. Yurtdışında yapılan yenilik 2 yıl sonra ancak Türkiye’ye geliyor. Konfeksiyoncularımızın kullandığı pek çok polyester yurtdışından ithal geliyor. Niye ithal gelsin bunlar, Kore, Japonya yapıyor bunları. Polyesterli, mamul ürünlerde bir sorunumuz yok. Paketli ürünlerde bir sorun yok... Orada yapılan değişiklikler iyi işliyor. Konfeksiyoncuyu da koruyarak işi içerde geliştirecek bir modele gitmemiz gerekiyor.”
Tekstildeki diğer trendler
Dediğim gibi konuyu buradan başlattım ama aslında farklı trendlerden de bahsetmek gerekiyor. Dünya hızlı gelişiyor. Küçükçalık ile bunları konuşurken yeni tanımlardan bahsettik. Bunları Küçükçalık’ın yorumlarıyla şöyle özetliyorum: “Tekstil eskiden şöyle tarif edilirdi: Küçük olacaksın, kompakt ve esnek olacaksın fantezi mal yapacaksın... Eskinin standartları bu ve benzeri yaklaşımlardı. Şimdi ise dünyada ekonomik ölçek diye bir şey var. Gelişmiş ülkelerde ölçek ekonomisini yakalayamazsanız ayakta kalmanız zor. Gelişmiş ülke diye başlayınca, gelişmiş ekonomilerde iş yapmanın şartları değişiyor. Şartlar değişince, ekonomik ölçekte olmayan şirketler her gereken yerde harcama yapamıyor. O zaman küçük şirketlerin büyük şirketlere hizmet etmekten başka çaresi kalmıyor. Ölçek ekonomisi değince ne alıyoruz? Bir fabrikanın 2-3 pazarlamacısı olmalı, yurt dışına seyahat etmeli, fuarlara iştirak etmeli, kendi markası olmalı, reklam yapabilmeli bunların hepsi ölçek işi... Belli ölçeğiniz olmazsa bunlara kaynak ayırmanız mümkün değil. Dolayısıyla neden gelişmiş ülkeler dedim çünkü gelişmiş ülkelerde tüketicinin istekleri farklı boyutlarda oluyor. Nedir bunlar? Örneğin reklamın olması gerekiyor. Pek çok ülkede operasyonun olması gerekiyor.”
‘Marka farkı gelişmiş ülke farkıdır’
İşte tam bu noktada artık markaya geçebiliriz... Benim üzerinde sıklıkla durduğum bu konu tekstil ve konfeksiyonda çok önemli... Marka deyince Yaşar Küçükçalık benim tabirimle konuyu ülke reytingine getiriyor aslında. Yani markalarınızın gücü ülke gelişmişliği ile de alakalı. Şöyle diyor: “Ben size bir örnek vereyim. Bizim finans sektöründe çok başarılı bankalarımız var. Ama bu bankalar dünya kamuoyunda ne kadar tanınıyor? Bir Alman bankasıyla örneğin yan yana getirdiğinizde hangisi daha çok marka olarak öne çıkıyor. Avrupalı bankalar daha yukarıda görünüyor. Fakat bizim bankalarımızın yaptıkları iş olarak bir eksiğinin olduğunu söyleyebilir misiniz? Hatta standartlar, teknolojiler, uygulamalar olarak çok daha yukarıda bir bankacılık sektörümüz var. İşin temeline gelirsek. Potansiyeli keşfedin de desek... Aradaki fark gelişmiş ülkenin tarifinde yatıyor. Bu tarife bakacağız. Aradaki fark bizim markalaşmada eksik kaldığımız unsurları yaratıyor.”
‘Markalaşma 2002’den sonra hızlandı’
Markalaşmanın 2002’den sonra hızlandığına dikkat çekiyor Yaşar Küçükçalık ama değindiği en önemli konulardan biri gelip burada düğümleniyor: “Gelişmekte olan ülkelerden marka neden çıkmıyor? Gelişmiş ülke olabilmeniz için de anayasanızın güncel olması gerekiyor, hukukun üstünlüğünün tartışılmaması gerekiyor. Bunlar olmadığı zaman markalaşama da olmaz. Pakistan dünyanın en güzel çarşafını üretiyor, Pakistan’da marka var mı? Yok... AVM’lerle sadece bu süreci yürütemeyiz. Ama son 10 yılda markaların büyümesi, onların yatırım alması bir süreçtir. Türkiye’nin başarısıdır. Bundan sonra diğer konuştuğumuz alanlara yönelmemiz gerekiyor. 2002’den önce Türkiye’de hiçbir markalaşma çabası yoktu. Bugün markalarımızın çoğunluğuna baktığımızda hepsi 2002 yılından sonra markalaşmayı gerçekleştirmiştir. Bu neyi gösteriyor, bizim ülkemizin gelişmiş ülke tarifine 1990’lı yıllara göre, 2002 yılından sonra daha fazla yaklaştığımızı gösteriyor.”
'Ev tekstili fuarı markalaştı'
Ev tekstili için fuarların önemine dikkat çeken TETSİAD Başkanı Yaşar Küçükçalık şunları anlatıyor: “Bugün Türkiye’de, dünya ev tekstili sektörünün takviminde yer alan ve her yıl mayıs ayında yapılan bir ev tekstili fuarı yapıyoruz. 20 yılın emeğiyle markalaşmış bir fuar. Bu fuar Türk ev tekstilinin de dünya ev tekstilindeki yerini gösteriyor. Ciddi bir marka haline gelmiştir. Önemli bir değerimiz. Devlette bu konudan nasıl bir destek alıyoruz? Buna baktığımızda bir Almanya’nın Heimtextil’i ile kıyasladığımızda olanaksızlıklar içindeki yerlerde yaptık. İhracatı güçlü ülkelerin fuarcılığı da güçlüdür. Almanya, Çin, İtalya, Fransa... Devlet yatırımları burada önemli. Devlet mülkün sahibi olarak yatırımı yapar, işletmeyi özel sektör yapar. Bunun Yeşilköy’de CNR’nin olduğu yerde yapılacağını duyduk ve çok sevindik. Bunun çok önemli olduğunu düşünüyoruz. Fuar demek ekonomi demektir. Pek çok sektöre iş olanağı yaratıyor.”
'Yerelleşmenin önemi artıyor'
İhracatta artık yerelleşmenin öneminin arttığını vurgulayan Yaşar Küçükçalık şöyle konuşuyor: “Ev tekstilinde en büyük ticaretimiz komşularımızla... Bununla ilgili sorunlarımızın çözülmesi bizim için çok önemli... Bugün mal satmak hiç önemli değil. Eğer mal ile birlikte hizmeti de satabiliyorsanız, o zaman katma değer oluşuyor. Artık katma değer malla değil hizmetle... İstediğiniz kadar iyi ürün yapın hizmette eksikliğiniz varsa o zaman şansınız yok. Hizmetin bir son adımı perakendedir. Elinde çanta alıp mal satma dönemi geçti. Bugün Nestle diyoruz... Adam gelmiş burada yerel bir şirket olmuş. Biz üreticiler olarak ihracat yapmak istediğimiz ülkelerde yerel olmak zorundayız. Pazarda kalıcı olmak için başka şansımız yok. Ürün çok ama bunları satabilmek için ihracatımızın sürekliliği için bir başka adıma geçmemiz, bulunduğumuz pazarlarda yerelleşmemiz gerekiyor.”
Rakamlarla ev tekstili
- 2014 yılı sonu itibariyle Türkiye ev tekstil ürünleri ihracatında dünyanın en büyük dördüncü ihracatçısı.
- Türkiye’nin dünya ev tekstili ihracatından aldığı pay % 3.6, ihracat değeri ise 3.3 milyar milyon dolar.
- Bavul ticaretini de dahil ettiğimizde, toplam ihracatımız 5.5 milyar dolar. Bu durumda dünya ev tekstili pazarından aldığımız pay yüzde 6.11.
- 2014 sonu itibariyle dünya ev tekstili ihracat rakamı 90 milyar dolar.
- Çin’in yaptığı ihracat 44 milyar dolar. Hindistan % 5.41’lik pay (4.8 milyar dolar) ile ikinci sırada, Pakistan ise % 4.25’lük pay (3.8 milyar dolar) ile üçüncü.