Dünya normalleşemiyor

Taner BERKSOY
Taner BERKSOY EKONOMİ DÜNYASI [email protected]

Farkındaysanız bu aralar herkes normalleşme peşinde. Normalleşmeyi kovalayanların ön safl arında da merkez bankaları var. Bunların en önemlisi ABD Merkez Bankası (FED). Bizim Merkez Bankamız da bir yandan sadeleşmeyi hedefl iyor ama laf arasında normalleşmeyi istediğini de ifade ediyor. 

Aslında bu normalleşme işi çok karmaşık bir mesele değil. Bir iki sorunun cevabını bulunca mesele aydınlığa çıkıyor. Sorulardan bir tanesi normalleşme nedir, normalleşme ile ne kastedilmektedir sorusudur. İkinci soru bunun neredeyse tersidir, yani normal nedir sorusudur. Bugün normalleşme kovalandığına göre bu günkü ortam normal değil demektir. Yani, bugünkü ortam anormal bir ortamdır. Bu durumda da ortada bir anormallik olduğuna göre bunun sebebi nedir, ortam neden anormal hale gelmiştir soruları gündeme geliyor. 

Herkes bu soruları kendi meşrebine göre cevaplar kuşkusuz. Ben de kendi cevaplarımı sunacağım. Bana kalırsa birinci sorunun cevabı açıktır. Normalleşelim dendiğine göre bilinen, tanımlanmış, referans olarak alınan bir normal var demektir. Bu normalin geçmişle bağlantılı olması gerekir. Dolayısıyla normalleşme eski konuma geri dönelim anlamına gelmelidir. Konu ekonomide normalleşme olduğuna göre, bu bağlamda normalleşmeyi ekonominin eski düzenine, eski konumuna, eski koşullarına dönmesi olarak tanımlamak gerekir. Bu gün dünyada bir normalleşeme arayışı var. Dünya ekonomisinde eskiye dönme isteği ve arayışı var anlamına gelir bu. 

Bu durumda ikinci bir soruya, istenen, hedefl enen bu eski nedir sorusuna yanıt aranması gerekir. Bağlamı biraz daha daraltırsak bu sorunun yanıtını daha kolay bulabiliriz. Görünürde normalleşmeyi merkez bankaları kovalıyor. Sorgulayan para otoriteleri olduğuna göre sorunu para yönetimi bağlamına indirebiliriz. Bu durumda eski düzeni parasal büyüklüklerin normal ölçekte, para maliyetinin normal düzeyde, para yönetiminin de normal hedefine bağlı olduğu bir para düzeni olarak tanımlayabiliriz. Örneğin, ekonomide para büyüklüğünün önceden oluşturulmuş bir enfl asyon hedefine göre belirlendiği, para otoritesinin bununla uyarlı bir faiz politikası izlediği, parasal disiplinin bu koordinatlar içinde korunduğu para düzeni böyle bir düzendir. Günümüzde kovalanan normal, yani eski düzen de böyle bir şey olmalıdır diye düşünmek doğru olur. 

Normali böyle tanımladığımıza göre bugün yaşandığı düşünülen anormal durum da bunun tersi olmalıdır. Yani, para büyüklüğünün fiyat artışları ile bağlantısının zayıfl adığı ya da koptuğu, para yönetimin enfl asyon hedefi dışında hedeflere göre şekillendirildiği, enflasyon kaygısının yerini büyüme isteğinin aldığı, parasal disiplinin de bu bağlamda tanımlandığı bir durumdur anormal olan. 

Sırada normal düzenin nasıl ve neden bozulduğu, eski düzenden hangi nedenle sapıldığı sorusu var. Biraz güncelleşirsek bu sorunun cevabını daha rahat bulabiliriz. Dünya ekonomisinin normalden sapmasının, anormalleşmesinin nedeni 2007-2008 krizi sürecinde ekonomilerin büyüme ivmelerini kaybetmeleri ve bunu telafi etmek amacıyla para otoritelerinin para arzının üst sınırını adeta ortadan kaldırıp, ortalığı paraya boğmalarıdır. Bugün normalleşmeyi, yani eskiye dönmeyi en çok isteyen FED’in kriz başlangıcından sonraki birkaç yıl içinde para büyüklüğünü yaklaşık 600 milyar dolar civarından dört trilyon doların üstüne taşıması, faiz oranını da sıfıra yakın bir bölgeye çekmesi bu uygulamanın uç noktasıdır. ABD’de böylesine genişleyen para uluslararası piyasalar aracılığı ile küreye de yayılmıştır. Sonuçta paranın daha sıkı şekilde yönetildiği bir dünyadan bol para-düşük faiz dünyasına kayılmıştır. Bugün normalleştirilmesi istenen dünya bu yeni dünyadır. Bu sürecin başat ve aktif aktörü de FED’dir. Aynı FED şimdi de düşük faiz-bol para rejiminin artık ABD ekonomisinin aleyhine sonuçlar üreteceğini düşünerek normalleşmenin, yani eskiye dönmenin peşine düşmüştür. Son iki senedir bu normalleşme sürecinin gereği yapılmaya çalışılıyor. Ama buna karşı ciddi bir direnç de oluşmuş durumda. Bol ve ucuz paraya alışmış, bunun adeta bağımlısı haline gelmiş olan aktörler, ülkeler bu direnin ön safl arında yer alıyor. ABD’nin kendi içinde dahi anormalden ayrılıp, normalleşmenin peşine düşülmesinin hata olduğunu savunanlar var. Kısacası, içinde yaşadığımız süreçte dünya normalleşmeye pek de istekli değil. Yani, dünya normalleşemiyor. Bu normalleşememe sendromunun son sıralarda yaşanan oynaklık (volatilite) artışının ve yaygınlaşan çalkantıların altında yatan ana nedenlerden birisi olduğunu düşünüyorum.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Ekonomi kıskaçta 20 Aralık 2018
Normalleşme mi? 06 Aralık 2018
Kur’u temizleme 25 Ekim 2018
Yeni bir durgunluk mu? 18 Ekim 2018
Zaman mı kazanıyoruz 11 Ekim 2018
Tedbir gerekirdi 04 Ekim 2018
2019 yılı kritik 13 Eylül 2018
Adını koymadan 06 Eylül 2018