Dünya nimetlerine esir olanlar!
Davos zirvesi olarak bilinen, Dünya Ekonomi Forumu'nda bu yıl "kriz sonrası dünyanın biçimlendirilmesi" konusu ele alınacakmış. Bu süreçte küresel ekonomik krizden nasıl çıkılacağı, mali sistemin yeniden istikrara kavuşturulması ve ekonomik büyümenin yeniden canlandırılması konuları da tartışılacakmış. Bu konular konusunda zihin jimnastiği ve bilgi paylaşımı yapılması kısa vadede sonuç alınabileceği anlamına gelmiyor; ayrıca benzeri çabaların göstere göstere gelen kriz öncesinde neden gündeme gelmediğini de sorgulamak gerekiyor. Zira yapısal sorunların ağırlaşması ve küresel dengesizliklerin büyümesine, başka bir deyişle küresel krize sebep olan faktörlere kayıtsız kalmayı bilinçli bir şekilde tercih edenler, itibar kaybına neden olan basiretsizlikleri nedeniyle bu sorunları çözemezler.
İkinci Dünya Savaşı sonrasında oluşan dünya düzeni, bugün itibarı ile kendi ürettiği sorunları çözemez hale gelmiş, tüm kurum ve kuralları ile iflasa doğru koşar adım ilerlemektedir. İllüzyonlar yaratıp beklentileri yönlendirerek mali istikrarı ve yeniden büyümeyi kalıcı bir şekilde tesis etmek olası değildir. Bu düzenin yarttığı güçlüler hızla itibar kaybetmekte ve birbirlerine bile güvenemez hale gelmektedir; başka bir deyişle büyük kitleleri çaresizliğe mahkum ederek güçlenenler aynı duruma düşünce korku dağları büyümüş, akıl tutulması derinleşmiştir. Eskisinin iflah olmayacağını yeni bir dünya düzenine acilen ihtiyaç olduğunu çok iyi bilmektedirler, fakat konumlarını koruma zaafı nedeniyle birbirlerine güvenememekte ve bugüne kadar ne ektiler ise onu biçmek zorunda kalmaktadırlar. Birbirlerine karşı söylem değiştirmeleri ve artık ortak akıl çağrısı içinde olmaları, değiştikleri ve güvenilebilir hale dönüştükleri anlamına gelmemektedir.
Davos'ta toplanacak ve söz konusu başlıkları tartışacaklara sormak gerekiyor: Dünyanın ve üzerinde yaşayan insanların daha olumsuz duruma düşmemesi, gelir dağılımının bozulmaması ve eksik rekabet koşullarının hortlamaması için bugüne kadar ne yaptınız? Kendi çıkarlarınızın peşinde koşar iken başkalarının haklarına ne kadar saygı duyup, haksız edinimlerden uzak durmaya çalıştınız? Özetle ifade etmek gerekir ise kendiniz için istediklerinizi başkaları için de isteyecek kadar medeni olabildiniz, daha doğmamış nesillere haksızlık yapmama çabasını sergileyebildiniz mi? Bugünkü sıkıntıların sebebi durumundaki kesimler ve benimsedikleri davranış biçimleri çözümlerin önündeki en büyük engeldir. Mevcut açmazın sebebi durumunda olanlar gerçekleri bilirler ve birgün bunları itiraf etmek zorunda da kalabilirler fakat akıllarını kendi nefislerinin üstüne çıkaramadıkları için daha büyük hatalar yapmaya devam ederler. Onlar demokrasi, medeniyet ve barış gibi kavramları sık kullanırlar, ancak samimi değillerdir; kendilerini başkalarından üstün görmeye bayılır ve herkesi aptal yerine koyma eğiliminden vazgeçemezler. Günün birinde güçleri tükendiğinde ayılırlar fakat o zaman da iş işten geçmiş, büyük felaketler yaşanmış olur...
Davos zirvesinin gündemi gerçek bir çözüm arayışı mıdır yoksa itibar kaybına uğrayanların kaybettikleri güveni geri kazanmak adına kendilerini pazarlama arenası mıdır? Üst düzey katılımın yüksekliği hangi amacı ön plana çıkarıyor. Şahsen hâlâ günü kurtarma peşinde koşanların değiştiğine inanmıyorum; ancak korkularının büyüdüğünü, denize düştükleri için daha tehlikeli olabileceklerini de görüyorum. Özdeyişlerden hareketle çok lafın yalansız olmayacağını ve alışmışın kudurmuştan beter olduğunu da biliyorum. Onlar için zemin kayıyor, küreselleşme yönündeki aşırılıklar kendi zıddını yaratıyor; kamulaştırma yönündeki eğilimler güçlenir iken korumacı eğilimlerin ayak sesleri artıyor. Yapay olarak yaratılmış zaaf ve korkuların geniş kesimler üzerindeki etkisi azalır iken onlarınki büyüyor...