Dünya nereye doğru gidiyor?
ABD'de seçilmiş başkan Donald Trump'ın görevi devralmasına oldukça kısa bir süre kaldı. 20 Ocak tarihi yaklaştıkça senaryolar artarken, jeopolitik açıdan da farklı konuların ön plana çıktığını görüyoruz.
Noel mesajında başlayan Panama Kanalı'nın kontrolü neden bizde değil, Kanada 51nci eyaletimiz olabilir ya da Grönland'a stratejik olarak ihtiyacımız var sözleri ne kadar günümüz dünyasında gerçeklikle bağdaşır bilinmez tabii. ancak yıl içinde oldukça çok konuşulacağı kesin. Bunun üstüne Ukrayna'da savaşın bitmesinin sanıldığı kadar kolay olmayacağı gerçeğinin görülmesini de eklersek jeopolitik tansiyonun yıl genelinde devam etmesi ihtimali artıyor.
Ekonomik açıdan bakıldığında da endişe veren gelişmeler var. Trump yönetiminin vergileri azaltması ve daha fazla borçlanması bekleniyor.
Uzakdoğu'dan ABD tahvil alım ilgisinin azaldığı ortamda Fed faiz indirim döngüsüne girdiği halde ABD 10 yıllık tahvil faizi %5 kritik eşiğine doğru yükselişini sürdürüyor. Los Angeles'ta devam eden yangınların yarattığı kayıpların yanında sebep olduğu maddi hasar ile beraber sigorta sektörü üzerinde büyük bir baskı yaratabileceğinden bahsediliyor.
Çin'de verilen tüm teşviklere rağmen ekonomik aktivite istenilen düzeyde bir toparlanmayı gerçekleştiremiyor ve Çin tahvil faizlerinin düşüşü Japonya'da yaşananları hatırlatıyor ister istemez. Avrupa'da üretim zayıflarken ağırlıklı olarak turizm ile beraber hizmet sektörü sistemi ayakta tutuyor, ancak siyasi arenada da başta Almanya ve Fransa'da yaşananlar ile artan belirsizlik düşündürücü.
Tüm bu gelişmelerin ışığında gelişen piyasalara dair olumlu şeyler söylemek zorlaşıyor, zira ülkemizin de dahil olduğu bu grup benzer özelliklere sahip. Düşük tasarruf oranı, büyüme için dış finansman ihtiyacı, yapılması gereken reformlar, bunların olmadığı ortamda gelmemek için bahane arayan ya da zor şartlar öne süren yabancı sermaye problemi.
Önümüzdeki haftalarda kredi derecelendirme kuruluşları ve PPK faiz kararı gibi konulara dair pozitif beklentilere sahibiz ancak genel şartların zorlayıcı olduğunu söylemeden, daha doğrusu durum saptamasını tam yapmadan teşhis koymak da olmaz.