Dünya markası olmadan önce
SERDAR YURDAKUL - Kurumsal Gelişim Danışmanı IKEDA Yönetim Danışmanlığı
Geçenlerde basında devlet yöneticilerine ait şöyle bir söyleme rastladım “en az 10 tane dünya markası yaratmalıyız!” Doğru, hemfikirim. Keşke Apple, LG, Bosch, Samsung, Siemens, Toshiba, Mercedes, BMW, Ford, Toyota, Boeing bize ait olsaydı. Ancak, politikacıların böyle pembe söylemleri ile dünya markası olunmuyor. Dünya markası olabilmek için bazı koşullar gerekli. Nedir bu koşullar? Yaşam deneyimi, gözlem ve iş hayatının içinden topladığım bilgilere dayanarak bu koşullardan bazılarını takip eden satırlarda sıralamaya çalıştım. Eminin bu konuda sanayicilerimizin de söyleyecekleri çok şey vardır.
■ Önce yurt içinde müşterinizi insan yerine koyup saygı göstereceksiniz. Kalite sorunu yaşayan ayıplı bir ürününüzü değiştirmek veya iade etmek isteyen tüketicilerin önüne bin bir bahane ve engel çıkarmayacaksınız. Amerika’daki, Japonya’daki, Fransa’daki, Almanya’daki tüketici hangi haklara sahipse sizde onlarınkine benzer yasalar çıkartılmasına önayak olacaksınız. Bu ülkelerin hangisinde tüketiciye “kutuyu açtıktan sonra ürün bozuk çıkarsa” değiştirmeyiz diyen firma var!
■ Geçmişte başka yazılarımda yazdığım gibi marka olmak sürekli gelişimin sonucudur. Doğu’nun ve Batı’nın birçok markası bugünkü seviyelerine sürekli gelişim sonucunda ulaşmışlardır. Sizin siyasi, ekonomik, ideolojik vs. sebeplerle önünüz kesilirse marka olamazsınız. Örneğin Volkswagen önce Alman halkının desteğiyle güçlü bir iç piyasa markası olmuş, sonra sürekli gelişmeyle güçlü bir dünya markası olmuştur.
■ Dünya markası olabilmek için bir ürünün öncelikle kendi doğuş ülkesinde sevilip tutulması tüketilmesi, kullanılması gerekir. Ülke içinde hor görülen bir markayı yabancılar ne yapsın? Herkesin bildiği iki güzel örnek Coca Cola ve Lewis blucin markasıdır.
■ Özel sektör ve kamu kurumları, yatırımlarında yurt içinde kendisini ispat etmiş yerli ürünleri satın alarak, onların gelişmelerine destek vermelidirler. Sanayi Bakanlığı bu ürünleri izlemeli ve kullanıcılarından geri bildirim/performans raporu istemek suretiyle, yurtdışı tanıtıma yönelik teşvikleri belirlemelidir.
■ Dünya markaları ürünlerini satın alanlara değerlerle ifade edilen bazı faydalar sağlarlar ve bunların arkasında dururlar. Mesela kalite önemli bir değerdir. Milliyetçiliğimin kabardığı bir dönemde satın aldığım yerli üretim arabanın direksiyonu ilk sene sonunda eridi! Türk tüketicisinin haklarını bilmediği ve peşinden koşmadığı bilinen bir gerçektir. Ama ben o gruba girmediğim için direksiyonumu yenilettim. Global ölçekte bu değerlerin arkasında durabilecek misiniz?
■ İşadamları dünya görüşlerine göre ayrı meslek örgütleri altında gruplaşmamalı, politikaya mesafeli durmalıdırlar. Ayrı örgütler, ayrı fuarlar, ayrı söylemler kaynak israfıdır. Bugünkü yapıda toplumun ve iş adamlarının enerjileri bölünmektedir. Hâlbuki enerji ve kaynaklar tek amaca odaklanmalıdır. Milli araba, laik araba, komünist araba, halkçı araba gibi söylemlerle çıkarsanız dünya markası olamazsınız. Kore ve Japonya’nın başarısı süreklilik taşıyan devlet politikalarına dayanıyor. Oralarda işadamlarının Budist, Hindu, falan diye ayrılıp, rekabeti yanlış platformlara taşıdıklarını hiç sanmıyorum. Sanayici sanayicidir, risk sevenlerin mesleğidir ve benim gözümde hepsi birer cengâverdir.
■ Ayrıca bir ürünün dünya markası olup olamayacağını söylemler değil, pazar dinamikleri belirler. Dünya markası olabilmek için o markanın evrensel ortak değerleri temsil etmesi gerekir. İnsanlar o arabanın ihtiyaçlarını tatmin edip etmediğine bakarlar o kadar.
■ Devletin, içeride rekabet ortamı yaratmak suretiyle belirli bir kalite standardını yakalayan ürünleri yukarıda yazdığım gibi teşvik ederek dünya pazarlarında güçlenmesini sağlaması lazım. Tabii devlette yönetimin sürekliliği şart, her hükümet ideolojisine göre farklı kararlar alırsa marka falan çıkartamazsınız.
■ Son olarak, şu hususu da hatırlatmak isterim; 2010 senesine ait “Journal of Strategic Marketing” isimli akademik derginin 4. sayısında araştırmacı Brett Martin imzasıyla yer alan bir çalışmaya göre tüketicilerin satın alma kararlarını etkileyen en önemli hususlar markanın ve üretildiği ülkenin imajı imiş. Güçlü ve gelişmiş ülkelerin markaları, satın alma kararlarında tüketicilerin algısını etkiliyormuş. Kaynaklarda bu duruma menşei ülke etkisi deniyor. Buradan şu sonuca varabiliriz; markalarımızın küresel ölçekte başarılı olabilmeleri için önce ülkenizin iyi bir imajı olması gerekiyor. Marka olabilmek arkasında devletin itibarının da o markanın dünyada tutunması için bir etken olduğunu düşünüyorum.