Dünya homojen bir mali düzene geçiyor
Ne dersek diyelim gündem istediğimiz yönde değişmediğine göre en iyisi fazla umutlanmaktan ve hayal etmekten vazgeçmek. Nasılsa mevcut sorunlarımızı çözmeye odaklanmak yerine yeni sorunlar yaratmak konusunda daha hevesli ve becerikliyiz. Baksanıza çetrefilli gündemimize şimdi de çok yönlü ekonomik ilişki içinde olduğumuz Rusya ile ciddi bir şekilde bozuşarak yeni zorluklar ekliyoruz. Gelin görün ki içinde bulunduğumuz durum bu açıdan da tuhaf, çünkü gerçeklik ile ilişkisi zayıf. Bazen kaygılanmıyor değilim, acaba sorunlarımız arttıkça daha fazla büyüdüğümüzü mü sanıyoruz diye!.. Ancak artan sorunlar, zorlu bir dönüşüm sürecinin doğal olarak sancılı sorunları değil, aksine bu süreci daha da geciktirecek gerginlikler ve belirsizlikler yaratacak cinsten gelişmeler olunca zaman zaman olduğu gibi toplumun sosyokültürel dokusu ile ilgili derin araştırmalar okuma hevesim depreşiyor. Ama pek çok konuda olduğu gibi bu alanda da uzman ve akademik çalışmaların yetersizliği ve sığlığı karşımıza çıkıyor. Keşke diyorum, hiç değilse birbirimize ve başka ülkelere kabaran öfke ve hırsımızı bilim, eğitim, teknoloji, rekabet gibi konularda gösterebilsek!.. Ne var ki sizi bilmem ama ben bunun emarelerini etrafta pek göremiyorum. Gelişmiş ülkelerden geride kalmayı kabullenmediğimiz tek konu tüketim gibi görünüyor...
Küresel düzen vergi disiplini altına alınıyor
Bu yetersizlik ve sıkıntının en önemli yansımalarından biri de, sıkça değindiğimiz gibi, reel kesimin yani şirketlerimizin kurumsal kapasiteleri, üretim yapıları ve büyüme vizyonları ile ilgili olarak ortaya çıkıyor. Katma değer düşüklüğü, nitelikli işgücü ve finansman kısıtları, Ar-Ge eksiği gibi yapısal sayılabilecek olumsuz özellikler bir yana, ortaklık kültürü, ölçek hedefi ve küreselleşme perspektifi açısından da şirketlerimizin dünya standartlarında bir rekabet düzeyine erişemedikleri açık. Bu nedenle dünyadaki ilk 500 büyük şirket arasında yer alan Türk şirket sayısı bir elin parmaklarını geçmiyor. Ne var ki son kırk yılda giderek artan bir hızla yaygınlaşan, bizim de 80'li yılların ikinci yarısında kambiyo sınırlamalarını kaldırıp gümrük duvarlarını indirerek katıldığımız küreselleşme yani dünya piyasalarında bütünleşme süreci sonucunda serbestleşen ticaret ve yatırımlar, para ve sermaye hareketlerini aşırı hızlandırdı. Bu hareketlerin izlenmesi ve devleşen çok uluslu şirketlerin işlemlerinin vergi açısından kontrolü fazlasıyla karmaşık ve zor bir hale geldi. Böylece yarısı ABD, büyük çoğunluğu G-7 ülkeleri olmak üzere dünyadaki ulusal otoritelerin sadece yıllık kurumlar vergisi kaybının 240 milyar dolar'a ulaştığı, buna da ülkeler arası mevzuat farklılıklarının, işlemlerin gerçek mahiyetlerinde saydamlık ve bilgi teatisi açısından işbirliği yetersizliğinin yol açtığı bir tablo ortaya çıktı. Ülke yönetimlerinin duydukları rahatsızlık, uzun süredir ABD, G-7 ve AB çevrelerinde bu konuyu ortak bir çözüme kavuşturmak amacıyla tartışılıyordu. 2008'deki küresel krizin ardından ortaya çıkan kaynak ihtiyacı, ülke yönetimlerinin bu konu üzerindeki çabalarını yoğunlaştırmalarına ve üyesi oldukları uluslararası kuruluşları uygulanacak politikaları hazırlamak için çalıştırmalarına yol açtı. Bu bağlamda en önemli çalışmalar da yeni küresel karar mercii olan G-20’nin görevlendirdiği OECD tarafından yürütüldü.
Geçen hafta kısaca temas ettiğimiz gibi OECD, üye ülkeler ile iletişim içinde yaptığı uzun ve ayrıntılı çalışmalar sonunda 2013 Temmuz'unda 15 madde halinde topladığı ve İngilizce adının kısaltmasıyla BEPS (Matrah Aşındırma ve Kar aktarımı) adını verdiği bir eylem planı yayınladı. Geçtiğimiz iki yılı aşkın sürede de bu eylemler ile ilgili olarak geliştirilecek yerel ve uluslararası enstrümanların, alınacak tedbirlerin, OECD Model Vergi Anlaşması'nda ve Transfer Fiyatlandırması Rehberi'nde yapılması gereken değişikliklerin, üye ülkelerin yerel mevzuatlarının ve vergi rejimlerinin gözden geçirilmesiyle yapılacak tavsiyelerin ve nihayet mevcut 3000'i aşkın ikili vergi anlaşmasını ikame edecek çok taraflı bir anlaşma hazırlığı için aşamaların belirlendiği bir takvim çerçevesinde yoğun teknik çalışmalar yapıldı. OECD'nin çalışma sonuçlarını içeren nihai raporları geçtiğimiz Ekim ayı başında Peru'nun başkenti Lima'daki G-20 Maliye Bakanları ve Merkez Bankası Başkanları toplantısında, kasım ayının ortasında da politik ve magazinel yankılarını medyada izlediğiniz Antalya'daki Liderler Zirvesi'nde onaylandı. Bundan sonra artık uygulama aşaması başlayacak.2020'ye kadar sürecek uygulama aşamasında hem OECD dokümanları ve ikili çifte vergileme anlaşmaları revize edilerek yenilenecek, hem de yerel mevzuatlarda değişiklikler yapılacak. Ancak münferit eylemler için konulan zaman hedeflerine bakılırsa çoğu konuda uygulamanın ilk iki yılda tamamlanmasının öngörüldüğü anlaşılıyor. Yani şimdiye kadar bakanlıklar ve uzmanlar düzeyinde sessizce sürdürülen hazırlıklar, yasama faaliyetine yansıyacağı 2016 ve 2017 yıllarında kamuoyunun bilgisine de sunulmuş olacak. Daha doğrusu Batı dünyasında zaten uzun süredir hararetli tartışmalara konu olan bu eylem planı, yumurta kapıya ve taslaklar TBMM'ye gelmeden ilgisi canlanmayan Türk özel sektörünün ve sivil toplumunun da radarına girecek. Takip ve koordinasyonu da OECD yapacak.
Öncelikli sorunlar ve Türkiye için iyi haber
Bu eylem planı neleri mi kapsıyor? Bir makalede özetlenemeyecek kadar çok sayıda düzenlemeyi. Şimdilik temel unsurlara değinip gerisini yeri geldikçe ve farkındalık arttıkça yapılacak tartışmalara bırakalım. Önce güdülen amaç ne, ona bakalım: Öncelikle farklı ülke mevzuatları ve ikili vergi anlaşmaları arasındaki boşluklardan ve hibrid düzenlemelerden doğan çifte vergi dışılığı önlemek, ikincisi vergilendirmeyi işlemlerin gerçek mahiyetine bağlamak ve nihayet işlemlerin vergilendirme açısından saydamlığını arttırmak. Peki belirlenen ve giderilmek istenen ağırlıklı problem alanları hangileri? Mevzuat uyumsuzluklarından yararlanan vergi planlaması ve vergi arbitrajı, dijital ürün ve hizmetlerden sağlanan gelirler için dolaylı/dolaysız vergiler konusundaki yerel mevzuatın ve vergi anlaşmalarının yetersizliği, ilişkili taraflar arası borçlanma, grup içi sigorta ve diğer finansal işlemlerde vergi uygulamaları, grup içi varlık devri, emsale uygunluk, risklerin ve gayrimaddi varlıkların el değiştirmesi, karın bölüşümü gibi yönlerden transfer fiyatlandırması, örtülü sermaye, kontrol edilen yabancı şirket gibi yerli mevzuatın ve vergi anlaşmalarının kötüye kullanımını amaçlayan düzenlemelerin etkinliği, zararlı rekabete yol açan tercihli vergi rejimleri. Sorunlara yönelik önlemlere, temel ilke ve yöntemlere, ülkelerin ve gerçek/ tüzel kişi mükelleflerin yapması gereken hazırlıklara da ileride değiniriz.
Türkiye açısından iyi haber şu: Bizim ne çok büyük ve çok sayıda küresel şirketimiz, ne de kurumlar vergisinin vergi sistemi içinde önemli bir yeri var. Ayrıca içerideki yabancı sermaye dışarıya giden sermayemizden çok fazla olduğu için temel ilke olacak "gelirin elde edildiği yerde vergilenmesi" kuralı bizim lehimize. Ama bu durum ne kadar sevinilecek bir şeydir, o sizin takdirinize kalmış!.