Dünya eski büyüme hızlarına ulaşabilir mi?
2014 yılına ilişkin küresel büyüme tahminlerinin güncellendiği bugünlerde 2 farklı bakış açısı tahminlerin şekillenmesine etki yapıyor. Birincisi, geçen Kasım’da Larry Summers’ın ortaya attığı “uzundönemli durgunluk” (secular stagnation) kavramı. İkincisi ise, finansal krizlerin “doğası gereği” uzun sürdüğü ve yavaş da olsa herşeyin zaman içinde yeniden dengeye oturacağını savunan bir anlamda “klasik” görüş. Ancak, bu ikinci grup bile gelişmiş ülkelerin büyüme hızının kriz öncesinde görülen düzeylere ulaşmasının zaman alacağını kabul etmekte.
Summers seküler stagnasyon kavramını ilk defa dillendirirken, esasen bunun gelişmiş ülkeler için nüfus artış hızının düşmesinden kaynaklanan “demografik yapısal bir sorun” olduğunu iddia etmişti. O günden beri, pek çok akademisyen daha bu konuyla ilgili görüşler ortaya koydular. Bugün, sadece azalan nüfus artışı (=yaşlanan nüfus) değil, süregelen yüksek tüketici borçluluğu ve artan gelir eşitsizliğinin tüketici talebini düşürürken aynı zamanda tasarruf oranını artırmakta olması gibi başka “talep” taraflı sebepler olduğu da iddia ediliyor. Bunların yanısıra, “arz” tarafında da son yıllarda verimlilik artışın yavaşlaması ve bu durumun da yatırım iştahını azaltmasının büyüme oranlarının düşmesinde etkili olduğu öne sürülmekte. Hatta, ekonomist Robert Gordon (ve İnternet girişimcisi Peter Thiel ile satranç şampiyonu Garry Kasparov da!) bir adım daha ileri giderek son 200 yılda Dünyanın ilerlemesinde çok önemli etkisi olan teknolojik gelişmelerin hız kaybetmekte olduğunu ve bu durumun önümüzdeki yıllardaki büyüme oranını negatif etkileyeceğini iddia etmekte. (İnternet çok “cool” olabilir ama zamanında sulama sistemleri, elektriklendirme ve içten patlamalı motorların yaratmış olduğukadar bir verimlilik artışı yaratamıyor.)
İkinci grupta yer alan ekonomistler ise büyüme hızının eski düzeylere çıkamamasının esasen gelişmiş ülkelerin kriz esnası ve sonrasındaki ekonomi politikası hatalarından kaynaklandığını savunmaktalar. Örneğin Rogoff yapılan en büyük hatalardan birinin kriz sonrasında ortaya çıkan devasa borç birikimlerinin akılcı bir şekilde üstesinden gelinememesinin olduğunu düşünmekte. (Bu tesbite ben de tamamen katılıyorum.) Hâlâ, ABD’deki ipotekli konut kredileri net bir şekilde çözülmüş değil. (Konut fiyatlarının yeniden yükseltilerek yeni bir balon oluşumuna ışık yakılmış olmasını ben bir çözüm olarak göremiyorum.) Öte yandan, Cumhuriyetçilerin her türlü kamu harcamasına karşı çıkması da ABD ekonomisinin toparlanmasını yavaşlatıyor. (Sadece 2013’de harcama kısıntılarının ABD ekonomisinin büyüme hızını %1.5 kadar düşürmüş olduğu hesaplanmakta.) Keza, AB’de zorda kalan ülkelere doğrudan Avrupa bonosu çıkararak yardım yapılamamış olması da Avrupa’daki krizi son derece gereksiz bir şekilde uzatmış bulunuyor. (Almanya’nın bu konuda vebali çok büyük.)
Geldiğimiz noktada, ister yapısal sebeplerden olsun, isterse de yanlış ve eksik ekonomi politikaları uygulamaları neticesinde olsun, gelişmiş ülkelerin büyüme hızlarının eski seviyelerine ulaşması kısa vadede mümkün değil. Nitekim, önceki gün İMF tarafından açıklanan Dünya Ekonomik Görünümü raporunun güncellemesinde 2014’e ilişkin büyüme tahminleri az da olsa yukarı doğru düzeltilmiş olsa bile 2003-2007 döneminin hâlâ oldukça altında. Söz konusu dönemde Dünya ekonomisi ortalama olarak %4.8 büyümüş iken, 2014’de büyüme oranının %3.7 olması bekleniyor. Kriz öncesinde %2.8 civarında büyüyen gelişmiş ülkelerle ilgili bu seneki büyüme tahmini %2.2. En büyük fark ise gelişmekte olan ülkelerde. 2003-2007 döneminde senelik ortalama %7.7 oranında büyümüş olan bu ülkelerin 2014’de %5.1 büyüyebileceği tahmin edilmekte.
Bu şartlar altında, gelişmekte olan ülkeler (GOÜ) grubunda yer olan Türkiye’nin de orta vadede büyüme hızının düşmesi kaçınılmaz. Evet bu sene büyüme hızımız (bütün çabalara rağmen) %3’ün altında kalacak. Ancak bu durumun sadece FED’in tahvil alımlarını azaltması ve iç politika meselelerin bir sonucu olduğunu düşünmemek gerekiyor. Sonrasında da büyüme hızımızın %4’lerde kalması çok olası.(Bu durum, her şeyi bir yana bırakalım, %6 civarına düşürmeye çalıştığımız cari açık oranının bu seviyesinin bile yüksek kaldığını göstermekte.)