Dünya çapındaki dostlarımızdılar...
Haziran ayının başlarıydı Şanlıurfa’da Göbeklitepe’ye bu kez “Ortak Nesiller Entegrasyonu (ONE) Derneği” yönetim kurulu ile birlikte gitmiştim. Yeni kurulan dernek, dünyanın 7 harikasından biri olan Mısır piramitlerinden yaklaşık 7, İngiltere’deki Stonehenge’ten ise 6 bin yıl kadar önce inşa edilmiş olsa da dünyada çok az tanınan bir kültür varlığını, Göbeklitepe’yi öncelikle odağına almıştı.
Ören yerini Kazı Başkanı Klaus Schmidt rehberliğinde gezmiş, sonra Ağustos ayında açılması planlanan yeni müzeyi ve Haleplibahçe mozaiklerinin yerinde sergileneceği görkemli yapıyı dolaşmıştık.
ONE Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Demet Sabancı Çetindoğan, Ekim ayında Kültür Bakanı ve uluslararası konukların katılımıyla yeniden Şanlıurfa’ya gelineceğini ve daha geniş kapsamlı etkinlikler yapılacağını müjdelemişti.
Klaus Schmidt’in rehberliğinde, elimizde hazırladığı “Taş Çağı Avcılarının Gizemli Kutsal Alanı Göbeklitepe, En Eski Tapınağı Yapanlar” kitabı ören yerini yıllar içerisinde birçok kez gezmiştim. Her defasında coşkusunu, heyecanını önce Türkçe başlayan keyifl i anlatımının da etkisiyle bizlere geçirmeyi başarmıştı. Her gittiğimizde kazı alanı genişliyor; çıkan eserler korunabilmesi için çatı altına alınıyordu. Son defasında ziyaretçilerin dolaşacağı yürüme yolları da bitirilmişti. Yirmi yıla yakın bir süredir kazıları sürdürüyordu Schmidt. Bugüne kadar ören yerindeki 20 tapınaktan ancak 6’sını, bütün alanın ise yüzde 5’ini ele geçirmişti. Henüz 61 yaşındaydı ve kazı alanında onun günyüzüne çıkarmasını bekleyen 14 tapınak daha vardı.
Dünyanın bilinen en eski “tapınak merkezi” olduğu belirtilen Göbeklitepe, bir süre önce UNESCO tarafından “Dünya Mirası Geçici Listesi”ne de alınmıştı.
Bu Göbeklitepe ziyaretlerimizin benim için artı keyifl i yanlarından birisi de orada bulunan kimi turistlerce Klaus Schmidt’e benzetilmem, hattâ birlikte fotoğraf çektirmek istenmesiydi!
Geçtiğimiz günlerde ajanslara düşen bir haber, yalnız arkeoloji dünyası için değil, Göbeklitepe için de büyük bir kaybı duyurdu:
Göbeklitepe’yi tanıtan profesör Klaus Schmidt ülkesinde havuzda yüzerken geçirdiği kalp krizi nedeniyle hayatını kaybetti.
Haberi okurken 9 yıl öncesinin Ağustos ayını anımsadım. Manfred Korfmann’ın, Troia kazılarını neredeyse 20 yıla yakın bir süredir sürdüren yine bir Alman arkeologun ölüm haberini alınca da çok etkilenmiştim. Kelimenin tam anlamıyla dağ gibi bir adamdı Korfmann. Ölümünden daha 6-7 ay önce, Tübingen Troia Vakfı’nın kuruluşu nedeniyle yapılan toplantı için Alman Başkonsolosluğu’nda beraberdik, bir yıl önce de yine Troia’da... Ondan evvelki yıl da. Daha önceki sene de.
Oysa Korfmann artık yoktu.
Şu ya da bu nedenle ölüm gelip buluyor aramızdan birilerini. Ve bu kişiler, ülkemizi seven, alçakgönüllü, Korfmann gibi yöre köylülerinin kendisine Osman demelerinden mutlu olan, bilimsel makaleleri ve kitaplarıyla dünya arkeoloji literatüründe yer edinmiş isimler olunca kayıpların değeri çok daha büyüyor.
Ölüm, dostlarıma da bulaşıyor.
Son yıllarda ajansa düşen haberlere, gazetelerdeki vefat ilanlarına korka korka bakıyorum. Tanıdık bir isme rastlamak istemeye istemeye. Çünkü, bir daha yaşanmayacak o sonu gören kaybettiklerimi müthiş bir şekilde özlüyorum. Yanımda olmasalar bile hayatta olduklarını bilmek istiyorum.