Dün referandumdu, yarın seçim…

Alaattin AKTAŞ
Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ [email protected]

Referandumu geride bıraktık ve çıkan evet kararıyla birlikte; iktidar partisinin görüşüne göre, şimdi demokratik bir ülke olma yolunda daha da mesafe almış durumdayız. Muhalefetin görüşüne göre, demokrasiyi güçlendirmek bir yana güçler ayrılığı ilkesi yönüyle geri gittik. Ama seçmen bu Anayasa değişikliğiyle daha demokratik bir ülke olacağımızı varsaydı, değişikliği öyle yorumladı ki, yüzde 58 evet dedi. Gerçi seçmen neye evet ya da hayır dediğini pek bilmiyor ya, olsun… En azından, hükümetin icraatlarının beğenildiği ortaya çıktı. Öyle ya, konu Anayasa değişikliği bile olsa, hükümete karşı hoşnutsuzluğu dile getirmenin bundan iyi platformu olur muydu?

Yaklaşık 49 milyon seçmenle Anayasa değişikliğine gittiğimiz, bu seçmenlerin de 38 milyonunun oy kullandığı gün, bireysel anlamda en büyük hak olan yaşam hakkının bu ülkede nasıl katledildiğine tanık olduk. İstanbul'da bir şoför, kırmızı ışıkta geçmek suretiyle 11 kişiyi "öldürdü". Biz buna hala kaza diyoruz ama, bu bir cinayet aslında.

Referandumda oy kullananların neredeyse tümü, aslında neyi oyladıklarını bilmiyordu. Anayasa'nın hangi maddesi değişiyor, bu değişiklikler kendisi için gerçekte ne getiriyor ya da götürüyor, bundan habersizdi.

Bir kişi göz göre göre yanlış ışıkta geçti, yani ışık tercihini yanlış yaptı, 11 kişiyi öldürdü. Ya bir toplum oy tercihini yanlış yapmışsa ya da yapsa ne olur?

Referandum geride kaldı, artık sırada seçim var; seçimden sonrasına dönük planlar var. Şimdi ilk hedef, tabii ki seçim. Tüm ekonomi politikaları seçime odaklı olarak yürütülecek, aslında bunda şaşılacak bir yön de yok. Mali kuralın askıya alınması örneğin. Gerçi mali kuralı öngören de, vazgeçen de hükümet olduğuna göre, bu konuda çok fazla eleştiriye pek gerek yok denilebilir. Yalnızca, fazla düşünülmeden bir adım atılmış olması, konunun gündeme getirilmesi eleştirilebilir, o kadar.

Referandumdan çıkan sonuç hükümete bir anlamda güvenoyu olarak algılandığı için, aslında öyle de olduğu için, piyasalardaki etki de beklentiler yönünde. Türk Lirası değerleniyor, faiz düşüyor, hisse senedi fiyatları artıyor. Türk Lirası'nın değerlenmesi dış ticaretteki sıkıntıları daha da artıracak. Bu yüzden, Merkez Bankası Para Politikası Kurulu'nun ağustos toplantısında da dile getirildiği gibi faizde indirime gitme olasılığı biraz daha artmışa benziyor. Kuşkusuz Para Politikası Kurulu toplantı özetlerinde faizde indirime gitme konusu ile dış ticaret arasında bağlantı kurulmamıştı. Özetlerde; küresel krizin derinleşme eğilimi göstermesi ve iç piyasadaki durgunluğun derinleşmesi durumunda faizin düşürülebileceğine işaret ediliyordu. İhracattaki tıkanma da, iç piyasadaki durgunluğu körükleyebileceği için, dış ticaretteki sıkıntıyla iç piyasa arasında bir bağ kurmak pek yanlış olmasa gerek. 

Merkez Bankası'nın bir süre gelişmeleri ve özellikle kısa vadeli sermaye hareketlerini gözleyip, eylülde değilse bile ekimde faiz indirimine gitmesi sürpriz olmayacak. Kaldı ki, eğer olağandışı bir gelişme yaşanmazsa ekim itibariyle yıllık enflasyon keskin bir düşüş gösterecek. Bu da Merkez Bankası'nın elini güçlendirecek.

Ancak, biraz önce de belirttik; mali kuralın gündemden çıkmış olması, 2011 genel seçimine bir yıldan az bir zaman kalması ve 2011 seçiminin, sonraki dönemlere hazırlık açısından büyük önem taşıması, maliye politikalarında belirgin bir gevşemeyi beraberinde getirebilecek. Bu da, yüksek enflasyon olarak geri dönebilecek.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar