Dün ile yol ayrımı!
Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in ilk açıklamaları hemen her kesimden destek gördü. ‘Rasyonel zemin’le başlayan ‘teşhis’, atılacak adımlara ilişkin ‘ilkeler’ ve ‘yöntem’, adeta genel bir; ‘ben de bunu söylemiştim’ desteği ile karşılandı.
Bu, Bakan Şimşek için geçmiş performansının dışında yeni bir güven bariyeri oluşturdu, kredibilitesini yükseltti. İnandırıcılık ve güven ekonomiyi yönetecekler açısından tartışılmaz önemde. Şeffaflık çerçevesinde bekleyişlerin yönetilmesi, para politikalarının etkinliğinin artırılması olsun, enflasyonla mücadelede olsun, başarı için önemli bir araç olarak kabul ediliyor.
Sürpriz sevmeyen piyasalar ve diğer aktörler ancak öngörülebilir politikalar ile ekonomiye güvenini artırıyor. Mehmet Şimşek, 2007’de Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı olarak görev yaptı. 2009’da başlayan Maliye Bakanlığı 2015’te de sürdü.
Daha sonra da Başbakan yardımcılıkları görevlerinde bulundu. 2007 ile 2015 arası Maliye Bakanlığı dönemine baktığımızda enflasyonun 2011’de yüzde 10’u aştığını, geri kalan yılların tamamında yüzde 6-9 aralığında dolaştığını görüyoruz.
Bugün tartışma yaratan faiz konusuna baktığımızda ise Merkez Bankası’nın borç verme faizinin hemen tüm yıllarda enflasyonun üzerinde belirlendiği de tespitlerden biri. Merkez Bankası rezervleri 2009’da döneme 75 milyar dolar ile başlamış, kesintisiz artışla 2013’te 131 milyar dolara ulaşmış.
2014’te 127 milyar dolara, 2015’te 110 milyar dolara gerileyerek 20 milyar dolar civarında düşüşle dönemi kapatmış. 7 yıllık bu dönemde 90 milyar doları aşkın doğrudan yatırım gelmiş. 2009 ve 2010’da 8-9 milyar dolar, 2011’de 16 milyar dolar, 2012’de 13.6 milyar dolar sonraki 2 yıl 12’şer milyar dolar ve 2015’te 17,5 milyar dolar.
Cari açığın milli gelire oranı 2009’da yüzde 1,7 ile başlayıp ardından yüzde 5,8’e, üçüncü yıl yüzde 9’a kadar çıktıktan sonra gerilemeye başlamış. 2012’de yüzde 5,4, 2013’te yüzde 6,7, 2014’te yüzde 4,7, son görev yılında ise yüzde 3,7 olmuş.
Dolar kuru 7 yıllık bu döneme 1,5 TL ile başlamış, beşinci yılda 2 TL’yi aşmış, yedinci yılda 3 TL’nin altında olarak dönemi bitirmiş. Bu dönemde ekonomi sadece 2009’da küçülmüş, diğer tüm yıllarda yüzde 5 ile yüzde 11 aralığında büyümüş. 2010’da yüzde 8,5, 2011’de yüzde 11,1, 2012’de yüzde 4,8, 2013’te yüzde 8,5, 2014’te yüzde 5,2, 2015’te yüzde 6,1… Kişi başı milli gelir 7800 dolardan başlayarak dönemin sonunda 11 bin doların eşiğine kadar aralıksız artış göstermiş.
Daha başka göstergelere de bakılarak, bu dönemin özellikleri daha net olarak ortaya konulabilir. Ayrıca 2008-2014 döneminin dünyada paranın bol olduğu bir dönem olduğu da dile getirilebilir. Hatta bu nedenle 7 yıllık Şimşek döneminin performansının çok daha iyi olabileceği de söylenebilir.
Ancak bugün hem içerdeki durum, hem dünya çok farklı. Nitekim Bakan Şimşek, ‘devir teslim töreninde’ bugünün risklerini hem iç, hem dış değişkenler arasından seçerek; ‘küresel finansal zorluklar’, ‘ pandemi’ ve ‘deprem etkileri’ olarak sıraladı ve “Tüm dünya imtihandan geçiyor” dedi.
Türkiye’nin mutlaka başarmak zorunda olduğu bu imtihandan geçebilmesi için gerekli olan anahtarı da “Uluslararası normlara uygun… kurala dayalı, öngörülebilir bir Türkiye ekonomisi” olarak tanımlayarak dün ile yol ayrımını tescilledi.