Düello
Üniversite yıllarımda, Amerikan siyaseti ve tarihi okumaya karar verdiğimden beri ABD seçimleri benim için mesleğimin en keyifli dönemleri olmuştur. Okuduklarımı icra etmek, analizlerini yapmak bana hep keyif vermiştir. Hele ki seçim sürecindeki o başkanların münazaraları, en keyifli kısım da odur.
İlk televizyon münazarası Richard Nixon ve John F. Kennedy arasında 1960 senesinde olmuştu. Efsane bir gece. Nixon’un önde götürdüğü seçimleri o geceki performans ve duruşuyla Kennedy söktü aldı. O münazara dahil yaşımın yettiklerini canlı, yetmediklerini banttan defalarca seyrettim. Hepsi ayrı enteresan, hepsi ayrı keyifliydi.
Geçen gecekini canlı ve banttan toplam 4 kere seyrettim ve netice aynı. Konsantre olamıyorum, konuları dinleyemiyorum, anlayamıyorum. Neden mi? Trump’ın dudak hareketleri ve “En güzel benim” duruşuna bakmaktan, Biden’ın kelimelerinin arasında kaybolmaktan konuları dinleyemedim bile.
Sürpriz değil, beklenen sonuç
O münâzara, ABD tarihinin bence en keyifsiz ve düşündürücü münazarasıydı. “Trump kazandı” diyenlere söyleyeyim, Trump çok kötüydü. Hem de çok. Sadece karşısında biri olmadığı için mecburen kazanan dendi. Yoksa Biden resmen çökmüştü. Bunu yeniymiş gibi değerlendirenlere sorum, “Bu adam 1 senedir ön seçimden ön seçime koşturup bu konuşmaları aynı tempoda yapmıyor muydu?” Yapıyordu. Farklı mıydı? Hayır. Dolayısı ile bu bir sürpriz değil, beklenen sonuç. Asıl mesele bundan sonrası.
Şimdi herkes birdenbire yorum yapmaya başladı. Parti, Biden’ı değiştirecek. Yerine Gavin Newsom, Josh Shapiro, Gretchen Whitmer, J.B. Pritzker gibi valilerin isimleri telaffuz ediliyor. Doğal olarak Kamala Harris de potansiyeller içerisinde. Ya da biri, bir yerlerden duymuş “25. Madde devreye girecek” diyor. Vaziyet evlere şenlik.
Biden "Çekiliyorum" demezse...
Bakın, uzunluk itibarıyla ekseriyetini önümüzdeki haftalarda anlatmaya çalışacağım ama kısaca birkaç sufle vereyim. Biden 4 bine yakın parti bağımlı (yeminli) delegesinin 3 bin 700 civarında oyunu alarak bu noktaya geldi. Ağustostaki kongrede eklenecek 700 küsur süper delege hariç kimse oyunu “Biden’a değil de başkasına vereyim” diyemez. Nizam var, teamüller var. Biden “Ben çekildim” demediği müddetçe ağustosta parti kongresinde aday. Bu kadar net.
Gelelim aday isimlere: Herkes Gavin Newsom adını öğrenmiş, bir Newsom’dur gidiyor. Adam karizmatik, etkileyici, seviliyor ama aşırı liberal Kaliforniya’da gideri var ama seçim sathı mailine gelindiğinde Demokratların sağ tarafında oy alamaz. Aynı Hillary’nin Trump’a kaybettiği seçimde soldan oy alamadığı gibi. Bakın bağımsız seçmen ya da Cumhuriyetçilerden oy devşirmekten bahsetmiyorum. Newsom, Demokratları bile toplayamaz. Aynı şeyin tersi, Josh Shapiro için de geçerli. O da sağa yakın, partinin sol kanadından oy alamaz.
Trump'ın durumu da parlak değil
Gelelim ne olura...Herkes her şeyin farkında. Biden’a başta basın, sonra partinin önde gelenleri çekilme baskısı yapar. Eğer çekilmezse ve seçime kadar ayakta ise Biden seçime girer. Dünkü yaptığı konuşmadan net anladığım bu. Çekilmeye niyetli değil. Eğer baskı artar ve ikna olursa o zaman değişim olabilir, tabi ağustos öncesi mi, sonrası mı sistemsel olarak çok şey fark ediyor. Onu da haftaya anlatayım.
Biden, seçimde “Evet hastayım, genç değilim, yürümekte zorlanıyorum ama en azından doğru söylüyorum ve suçlu değilim” kampanyası güdecek. Trump’a gelince, onun durumu da parlak değil. Temmuz ayı içerisinde ilk davanın cezası açıklanacak bu davadan hapis vs. almaz, ama asıl mesele diğer üç dava.
Bu süreç Amerikan halkını öyle bir yere götürüyor ki, hiç istemedikleri iki adayın yarışında, hangisi daha az kötü seçimini yapmak zorundalar.