DTÖ Başkanı Pascal Lamy'ye göre: "Korumacılığın koruduğu tama

DİDEM ERYAR ÜNLÜ
DİDEM ERYAR ÜNLÜ YAKIN PLAN [email protected]

Lamy, "Bundan 50 yıl önce, ticareti yapılan ürünlerin tamamı, ihracatçı ülkede üretiliyordu. Bugün, uluslararası ticaretin yüzde 50-60'ını küresel üretim zincirine ait ürünler temsil ediyor. bugünün dünyasında iyi bir ihracat gerçekleştirebilmek için, iyi bir ihalat gerçekleştirmek gerekiyor. Bu şartlar altında da, korumacılığın koruduğu tamamen bir efsane oluyor" diyor.

2008 krizinin ardından dünya genelinde korumacılık politikalarının yeniden gündeme geldiği inkar edilemez. Fakat bu kez, yeni korumacılık adı altında farklı bir kavram ön plana çıkıyor. Limitsiz küreselleşme ve sınırsız rekabete karşı gündeme gelen "Yeni korumacılık" kavramı dünyaya ve diğer kültürlere açılımı engellemeyen insancıl, eşitlikçi ve ılımlı  liberalizme geri dönüş olarak tanımlanıyor. Bu sistemin iddiası, ülkeleri vahşi rekabetten korumak. Dünya Ticaret Örgütü Başkanı Pascal Lamy ise bu yaklaşıma net bir şekilde karşı çıkıyor. Lamy, "Korumacılığın, koruduğu tamamen efsane" diyor.

Fransız Le Point dergisinde yorumlarda bulunan Lamy, "2008 krizinden bu yana, Rusya, Ukrayna, Arjantin, Brezilya gibi ülkelerde bazı korumacılık önlemlerinin alındığı doğru; fakat aynı zamanda açılma kararları da oldu. ABD, Çin ve Brezilya'da gündeme getirilen korumacılığın hedefi çelik, otomotiv ve tekstil sektörlerini korumaya yönelikti. Fransa ise dünyayı yeniden kurmaya çalışıyor. Fransa'da konu iş çevrelerinden çok, siyasileri ilgilendiriyor" şeklinde konuşuyor.

Dünya ticaretinin yüzde 1'i korumacılıktan etkilendi

Lamy'nin verdiği rakamlara göre, ticareti engelleyen önlemler ve ticareti serbestleştiren uygulamalar kıyaslandığında, dünya ticaretinin yüzde 1'inin korumacılıktan etkilendiği ortaya çıkıyor.

Lamy'nin bu kapsamda kabul etmediği bir diğer söylem, Avrupa Birliği'nin bir tür "süzgeç" olarak değerlendirilmesi. Lamy'nin bu yöndeki yorumları şöyle: "AB'nin 'süzgeç' olduğu yönündeki söylemler de efsaneden ibaret. AB, ABD veya Japonya'nın uyguladığı gümrük vergilerinin yüzdesi aynı. AB de kendisini, ABD veya Japonya kadar koruyor. Endüstriyel ürünlere yönelik Avrupa gümrük vergileri ortalama yüzde 3 ila 4 civarında. Çin için bu oran yüzde 9. Çin hala gelişmekte olan bir ülke olarak değerlendiriliyor. Tarım ürünlerine yönelik vergilere bakacak olursak, tam tersi bir durum söz konusu. Çin'in ortalama gümrük vergileri, AB'den daha düşük. Öte yandan AB, anti-damping uygulamalarına da başvuruyor. Bugün yaklaşık 150 uygulama söz konusu."

Avrupa'nın ihracatı, ithalatından daha fazla CO2 içeriyor

Korumacılık savunucuları aynı seviyede olan ülkeler arasında ticareti destekliyor. Örneğin Fransa, dış ticaretinin yüzde 60'ını diğer AB ülkeleri ile gerçekleştiriyor. Diğer Avrupa ülkeleri ve ABD de eklenince, bu oran dörtte üçe denk geliyor. Lamy, Çinli işçilerin Fransız işçilerden sekiz kat daha az kazandığını; fakat aynı zamanda sekiz kat daha az performans gösterdiklerini kaydediyor. Lamy'nin Çin ve Avrupa'daki çalışma şartlarına yönelik yorumları da oldukça dikkat çekici: "Çin, Dünya Çalışma Örgütü üyesi ve çalışma standartlarına uymak zorunda. Burada asgari standartlardan bahsediyoruz. Çevre konusuna gelince; Avrupa sınırlarında karbon emisyonuna vergi uygulamak bir çok kişi tarafından destekleniyor. Oysa genel duruma bakacak olursak, Avrupa'nın ihracatının - ki buna otomobil, makine, kimya, özel metaller de dahil - neden olduğu karbon emisyonları, ithalatının neden olduğu karbon emisyonundan daha fazla. Dolayısıyla, Avrupa sınırlarındaki karbon içeriğini azaltmak için, öncelikle ithalatı desteklemek lazım!"

"Made in the world"

Lamy, korumacılığı eleştirirken, küreselleşmeyi de körü körüne desteklemediğini belirtmeden geçmiyor. Mutlu küreselleşmenin bilimsel bir yaklaşım olmadığını söyleyen Lamy, "Her dönüşüm sürecinin olduğu gibi, küreselleşmenin de, olumlu ve olumsuz yönleri, kazananları ve kaybedenleri var.  En önemli konu kaybedenlerin durumuna çözüm getirmek olmalı. Bu duruma gerek ülkeler, gerekse sosyal ve ekonomik politikalar kapsamında çözüm aranıyor. Fakat gerçek çok daha karmaşık" diyor.

Peki Lamy'nin kastettiği karmaşıklığın temelinde ne var? İşte DTÖ başkanının açıklamaları:

"Ülkelerin büyük bir bölümü yaklaşık 50 yıldır, uluslararası ticaret sistemini uyguluyor. Bundan 50 yıl önce, ticareti yapılan ürünlerin tamamı, ihracatçı ülkede üretiliyordu. Bugün, hammaddeleri saymazsak, uluslararası ticaretin yüzde 50-60'ını küresel üretim zincirine ait ürünler temsil ediyor. Sonuç olarak, bugünün dünyasında iyi bir ihracat gerçekleştirebilmek için, iyi bir ihalat gerçekleştirmek gerekiyor. Bu şartlar altında da, korumacılığın koruduğu tamamen bir efsane oluyor. Eğer ithalatınızı cezalandırırsanız, ihracatınızı da cezalandırmış oluyorsunuz. Dolasıyla, ithal etmeyi bilmek bir ekonominin en önemli rekabet gücü unsuru olarak ön plana çıkıyor. Mevcut küresel üretim zincirleri dikkate alındığında, bir ürün 'şu ya da bu ülkede üretilmiştir' demek yerine "Dünyada üretilmiştir" demek gerekiyor."        

Yuanın değerinin artması ticareti etkilemez

Lamy'nin değindiği son efsane ise, Çin para birimi yuanın değerinin düşük olduğu yönündeki söylemler. Dün batı ülkeleri maliyetlerini azaltmak için üretimlerini Çin'e kaydırıyorlardı. Bugün ise Çin, üretimini Vietnam ve Kamboçya gibi ülkelere kaydırıyor. Lamy, ücretler üzerinde bir baskı olduğunu kabul ediyor; fakat Çin başta olmak üzere, gelişen ekonomilerde fakirliğin gözle görünür bir şekilde azaldığını; Çin'in ithalatının son on yıl içinde her yıl yüzde 20 oranında artığını söylüyor. İthalattaki bu artışın, Çin'in ticaret fazlasını azaltacağını, hatta eriteceğini söyleyen Lamy, bu gelişmenin bir diğer efsaneyi de gündeme getirdiğini ifade ediyor: O da, yuanın değer kazanmasının dünya ticaretini etkileyeceği. Lamy'nin yorumları şöyle: "Avrupa ve ABD, Çin para biriminin değerinin altında olmasını eleştiriyor. Yuanın değerinin altında olduğu gerçek. Ama ne kadar altında? Bu başka bir konu. IMF, yüzde 7 ila 20 arasında bir çataldan bahsediyor. Bu çok net değil. Bu düşük değer durumuna son verdiğimizi kabul edelim. Çin'de ihracatın ithalatı karşılama değerinin yaklaşık yüzde 50 olduğunu kabul edersek, yuanın değerinin artması ile, Çin'in katma değeri yüzde 50 daha pahalı olacak. Çin'in ihtalatının yüzde 50'si ise ucuzlamış olacak. Sonuçta, yeni döviz seviyesi ticaret dengesini etkilemeyecek. Öte yandan yuanın değer kazanmasının olumlu etkileri enflasyonda hissedilecek, ki bu da Çin'in rekabet gücünü olumsuz etkileyecek." 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar