Dövizli sözleşme yasağı üzerine

Serbest Kürsü
Serbest Kürsü


Dr. Numan Emre ERGİN - Yeminli Mali Müşavir

13.09.2018 tarih ve 30534 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Türk Parası Kıymetini Koruma Hakkında 32 Sayılı Kararda Değişiklik Yapılmasına Dair 85 Sayılı Cumhurbaşkanı Kararı ile 32 sayılı Karar'ın “Döviz” başlıklı 4. maddesine “Türkiye’de yerleşik kişilerin, bakanlıkça belirlenen haller dışında, kendi aralarındaki menkul ve gayrimenkul alım satım, taşıt ve finansal kiralama dahil her türlü menkul ve gayrimenkul kiralama, leasing ile iş, hizmet ve eser sözleşmelerinde sözleşme bedeli ve bu sözleşmelerden kaynaklanan diğer ödeme yükümlülükleri döviz cinsinden veya dövize endeksli olarak kararlaştırılamaz.” bendi eklenmiş; ayrıca 32 sayılı Karar'a eklenen geçici 8. madde ile bu düzenlemenin yürürlük tarihinden itibaren 30 gün içinde (13.10.2018 tarihine kadar), yukarıda belirtilen ve daha önce akdedilmiş yürürlükteki sözleşmelerdeki döviz cinsinden kararlaştırılmış bedellerin, bakanlıkça belirlenen haller dışında, Türk Lirası olarak taraflarca yeniden belirleneceği belirtilmiştir.

Söz konusu düzenlemeyi değerlendirmeden önce, bu düzenlemenin bir temel hak olan ve Anayasa'nın 48. maddesinde güvence altına alınan sözleşme özgürlüğünü kısıtladığı gerekçesiyle bir Anayasa’nın 13. maddesi gereğince kanunla yapılıp yapılmaması konusunun Anayasa hukukçuları tarafından irdelenmesi gerektiğini belirtmekte fayda bulunmaktadır.
Düzenlemenin içeriğine bakacak olursak; sadece Türkiye’de yerleşik kişilerin kapsamda olduğu görülmektedir. Kimlerin Türkiye’de yerleşik sayılacağı ise 32 sayılı Karar’ın 2/b maddesinde “Yurtdışında işçi, serbest meslek ve müstakil iş sahibi Türk vatandaşları dahil Türkiye’de kanuni yerleşim yeri bulunan gerçek ve tüzel kişiler” olarak sayılmıştır. Dolayısıyla düzenlemenin kapsamına yurt içi ve yurt dışındaki Türk vatandaşları ve Türkiye’de ikamet eden (yerleşim yeri olan) yabancı gerçek kişiler (expatlar) ile kanuni merkezi Türkiye’de olan tüzel kişiler arasındaki sözleşmeler girmektedir. Bu durumda, Bakanlıkça aksi belirtilmedikçe başta yabancı uyruklu sporcular olmak üzere, Türkiye’de oturma izni alarak çalışan yabancılar bu düzenlemeden etkilenecektir. Yabancı şirketlerin Türkiye’deki şubelerinin düzenleme kapsamında olmadığını değerlendirmekle birlikte, bunların durumu Bakanlıkça ivedilikle açıklığa kavuşturulmalıdır. Ayrıca serbest bölgelerde faaliyette bulunan şirketlerin durumu da açıklığa kavuşturulmalıdır.
İkinci olarak düzenleme menkul ve gayrimenkul alım satım, taşıt ve finansal kiralama dahil her türlü menkul ve gayrimenkul kiralama, leasing ile iş, hizmet ve eser sözleşmelerini kapsamaktadır. Düzenlemede sözleşme türleri sınırlayıcı olarak sayılmıştır. Düzenleme özgürlükleri sınırlayıcı olduğundan dar yorumlanması gerekmekte olup, belirtilen sözleşme ve işlem tipleri yorum yoluyla genişletilmemelidir. Bu durumda, “gayrimenkul, menkul, taşıt, finansal kiralama, kiralama, iş, eser, hizmet sözleşmesi” kavramları Medeni Kanun, Borçlar Kanunu, Finansal Kiralama Kanunu, İş Kanunu’nda yer alan tanımlarıyla uygulanmalı; düzenleme diğer sözleşme türlerine teşmil edilmemelidir. Burada menkul kıymetlerin, düzenlemedeki menkul tanımı içerisinde değerlendirilip değerlendirilmeyeceği konusu acilen Bakanlıkça belirlenip kamuoyuna ilan edilmelidir. Şahsi görüşümüz menkul kıymetlerin (ve diğer sermaye piyasası araçlarının) bu düzenleme kapsamı dışında kaldığı yönündedir.

Düzenleme, mevcut dövizli veya dövize endeksli sözleşmelerdeki bedellerin değişikliğin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren 30 gün içinde (13 Ekim 2018’e kadar) tarafların belirleyeceği kur üzerinden Türk Lirasına çevrilmesini öngörmektedir. Dönüşümde kullanılacak kurun tarafların anlaşmasına bırakılması isabetli olmakla birlikte, döviz kurlarındaki öngörülmezlik, döviz cinsinden düzenlenmiş olan sözleşmelerin sayısı dikkate alındığında, belirtilen 30 günlük süre çok kısa bir süredir ve bu sürenin en azından bu yılın sonuna kadar ertelenmesinde piyasalardaki panik havasını yatıştırmak adına fayda bulunmaktadır. Tarafların sözleşmelerin dönüşümünde bir kur üzerinde anlaşamamaları durumunda ne olacağı belirsizdir. Bu durumda, yargıda uyarlama davası açmak, arabulucuya gitmek veya sözleşmeyi feshetmek gibi alternatif çözümler değerlendirilebilir.

Diğer bir konu, sözleşmelerin revizesi nedeniyle oluşacak damga vergisine ilişkindir. Damga Vergisi Kanunu’nun 14. maddesi uyarınca, belli parayı ihtiva eden sözleşmelerin değiştirilmesi halinde artan miktar aynı nispette vergiye tabidir. Dolayısıyla, sözleşmelerdeki bedellerin dönüştürülmesinde bugünkü kurların veya gelecekte öngörülen bir kurun dikkate alınması durumunda birçok sözleşmede bedel artışı olacağından ilave damga vergisi maliyetleri doğacaktır. Bu maliyetlerin önüne geçmek adına, sözleşme dönüşümünün yapıldığı tarihteki TCMB’nin ilan ettiği kurdan dönüşüm yapılması halinde damga vergisinin doğmayacağına ilişkin bir yasal düzenleme veya (tartışmalı olmakla birlikte) en azından idari bir düzenleme yapılmalıdır.
Ekonomideki dolarizasyonu azaltmak adına yapılan söz konusu düzenleme, özellikle maliyetleri döviz cinsinden olup yurt içine satış yapan bütün firmaları derinden etkileyecektir. Kurdaki değişim nedeniyle oluşan kur riski bu firmalar üzerinde olacaktır. Dolayısıyla, döviz maliyetle çalışan bu firmalar kapsam dışına çıkarılmazsa düzenlemenin maliyetleri sağlanan faydadan daha fazla olacaktır. Bu nedenle, bakanlık kendisine verilen yetkiyi kullanarak bu firmaları koruyacak şekilde kapsamı belirlemelidir.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar