Dövizi kimler alıyor da kurlar yükseliyor?
Geride bıraktığımız haftanın son işgününde döviz piyasalarımızda yaşanan hareketlilik, hem kafaları karıştırdı ve hem de olumsuz algıları güçlendirdi. Herkes kendi pozisyonuna uygun bir gerekçe aradı; fakat ne olup bittiği pek anlaşılamadı. Diğer gelişen ekonomi paralarında benzer bir kayıp yaşanmaz iken, Türk Lirasının yüzde 2’ye yakın oranda değer kaybetmesi endişeleri tırmandırdı. Her Cuma günü olumlu bir haftalık kapanış yaparak beklentileri rayına sokma çabasını alışkanlık haline getirenlerin, neden tutukluk yaptığı veya yetersiz kaldığı yönündeki sorular tatmin edici yanıt bulamadı.
Hafta içinde yaptığı Para Piyasası Kurulu toplantısında faiz oranlarını değiştirmeyen Merkez Bankamızın, günlük döviz satım ihalesinde vereceği rakamı 30 milyon dolara geriletmesi yaşanan dalgalanmanın sebeplerinden biri olabilir! Döviz kurunun daha fazla gerilemeyeceği beklentisinin güçlenmesi ile birlikte, açık pozisyonda olanların kapanmaya çalışması ve alım için bekleme aşamasında olanların hareketlenmesi normaldir.
Özelleştirme İdaresi’ne ikinci piyasada menkul kıymet alım satım yetkisinin verilmesi ve eşanlı olarak söz konusu kurum başkanının değişmesi, değişken getirili Türkiye riski taşıyanları tedirgin ederek harekete geçirmiş olabilir! Söz konusu kurumun nakit ihtiyacını karşılamak üzere portföyünde bulunan hisselerde satışa geçme olasılığının, beklentileri ve piyasa dengelerini kırılganlaştırması anormal bir durum sayılamaz. Bu konunun da bize özel olması nedeniyle piyasalarımızı olumsuz yönde ayrıştırması doğaldır.
Finansal piyasaların yakından izlediği fakat tartışmak ve fiyatlamaktan kaçınmaya çalıştığı başka konular da, yaşanan dalgalanmaya katkı yapmış olabilir. İç ve dış siyaset gündeminin ekonomi cephesindeki beklentileri olumsuzlaştırması, kısa vadeden öteye görmezden gelinebilecek bir durum olamaz! Ağırlaşan sorunların çözümsüzlüğe terk edilmesinin yarattığı belirsizlik önemsiz değildir; yapısal reform masalları ile geçiştirilemez!
Asgari ücret ayarlaması ve mültecilerin durumunun ardından iş aracılığı konusunda yaşanmakta olan gerginlikler iş barışını tehdit ediyor. Anayasa değişikliği ve Başkanlık sistemi konusundaki kısır tartışmalar, yalnız insanlarımızı germiyor; iktidardaki siyasi irade içindeki görüş ayrılıklarını da açığa çıkarıyor. Geleceğe yönelik algıların olumsuzlaşması önlenemiyor. Piyasaların yeni başlayan bütçe tartışmalarına olan kayıtsızlığı, güvensizlikten başka bir anlam taşımıyor.
Güney komşumuz Suriye’de yaşanan gelişmeler ve ABD’nin lafazanlık ile gizlemeye çalıştığı geri adım sayılabilecek hamleleri, hem ülkemizi yalnızlaştırıyor ve hem de oluşan açmazdan çıkışı zorlaştırıyor. Bu durum, finansal piyasalar cephesinde ülkemizin olumsuz yönde ayrışmasını hızlandıran faktörlerden biri oluyor! Ekonomik umutlar solarken siyasi endişelerin seri bir şekilde tırmanması engellenemiyor!
Bu yazıda kısmen özetlemeye çalıştığımız gelişmeler, doğal olarak hem piyasalar ile iş dünyasının ve hem de Ekonomi Yönetiminin direncini kırıyor; sinirler geriliyor, sabırlar tükeniyor ve evdeki hesabın çarşıya uydurulabileceğine olan inanç zayıflıyor. Farklı gündemlere takıntı boyutuna varacak şekilde kilitlenmekten kurtulamayan ve bu sebeple pusulayı şaşıran siyasiler ise, içine düştüğümüz açmazın önemini kavrayamıyor!
Geçmişin yanlışlarından arınmayı beceremeyenler ile başının çaresine bakmak zorunda kaldığını idrak edenlerin yolları ayrılıyor. Ekonomimize ilişkin beklentiler bozuluyor ve gelişenler arasında olumsuz ayrışmamıza sebep oluyor. Yatırımcıların kısmen de olsa kredi notumuzun düşeceğini dikkate almak zorunda kaldığı dikkat çekiyor. Gerçekleri görmezden gelmeyi alışkanlık haline getirip olduğundan daha farklı görünmeye çalışanlar ise, olup bitenleri anlayamıyor!
Sormak gerekiyor! Bu yazıda özetlemeye çalıştığımız olumsuz eğilim ve gelişmelere rağmen, Türk Lirası’nın değerini koruması mümkün olabilir mi? Kimler alıyor veya sistemi oluşturan kurumsal yapı neden müdahale etmiyor diye sormanın bir anlamı kaldı mı?