Dövizden yanık kokusu mu geliyor?

Alaattin AKTAŞ
Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ [email protected]

Bir ülkede merkez bankası başkanının ya da diğer yetkililerin vatandaşlara ve şirketlere borçlanmalarında dövizi değil de ulusal parayı tercih etmelerini önermesi, öğütlemesi, daha açık bir ifadeyle söylersek dövizden uzak durmalarını söylemesi kadar doğal bir şey yok. Aslında burada söylenmek istenen, çoğu kez de açıkça söylenen, gelir hangi para cinsinden ise, borçlanmanın da o para cinsinden yapılması gerektiği.

Bugüne kadar az mı "dövizzede" gördük! Bu durumdakileri "zede" diye nitelemek ne kadar doğru, o da tartışılır ya… Bir dönem çok uyanık geçinecek ve Türk Lirası kazandığınız halde, o dönem hiç artmıyor, diye hayatınızda hiç görmediğiniz dövizlerle, örneğin tutup Japon Yeni'yle, İsviçre Frangı'yla borçlanacaksınız, sonra rüzgar ters esmeye başlayıp bu dövizler TL'ye karşı hızla değer kazanınca "yandım, kurtarın beni" diye feryat edeceksiniz. Dernekler kuracak, yetkilere ulaşmaya çalışacak, görüşlerinizin gazetelerde yer alması için çaba gösterecek, size pek ilgi göstermeyen basını da eleştirmekten geri durmayacaksınız. Sanki size gidin Japon Yeni'yle, İsviçre Frangı'yla borçlanın diyen olmuş gibi! Yapılan özünde yanlış zaten.

Esas olan, kazanç hangi para cinsindense, borçlanmanın da o para cinsinden yapılması gerektiği. Dolayısıyla Türk parası kazanıp dolar cinsinden borçlanmak da yanlış, euro cinsinden borçlanmak da…

Vatandaşın böyle yanlış tercihler yapması, en fazla o kişinin sıkıntıya girmesine yol açar, açıyor da zaten. Ama bugünlerde özellikle uyarılmaya çalışılan kesim, sıradan vatandaşlar değil gibi bir izlenim uyanıyor. Yapılan konuşmalarda, sanki özellikle iş alemi hedef alınıyor, uyarı onlara yönelik olarak dile getiriliyor gibi. Yine vurgulayalım; söylenen yanlış değil, aslında bu uyarıya bile gerek yok, hem iş alemi gelir ve borçlanmanın başka para cinslerinden olmasının önemli bir risk oluşturduğunu bilmiyor mu, elbette biliyor, ama bu uyarı yine de yapılıyor.

Sahi, son dönemlerde bu uyarı niye bu kadar çok sık dile getiriliyor? Eski Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz da geçen günlerde benzer şeyler söyledi. Son olarak Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı da önceki gün Ankara Sanayi Odası'nda aynı uyarıyı tekrarladı.

Başka bir gün daha detaylı ve rakamları aktararak değineceğiz; biliniyor ki son yıllarda Türkiye'de kamunun dış borç stoku çok fazla artış göstermedi. Oysa özel sektörün gerek dış borç stoku, gerekse yurtiçindeki dövize dayalı borcunda hızlı bir artış var. Kamunun dış borç stokunun fazla artmaması ve bazı rasyolar açısından olumlu bir gelişme sağlanmış olması önemli. Ama ya ülke borcu… Özel sektör dış borç öderken, bu durum döviz kurları üstünde bir baskı oluşturmayacak mı? Borcu ister kamu ödüyor olsun, ister özel sektör, önemli olan ülkeden çıkan paranın miktarı değil mi?

Döviz konusundaki "kazanç-borçlanma" dengesine dönük uyarılar sanki biraz yoğunlaştı gibi, değil mi… Tamam, bu uyarılar eskiden de yapılıyordu, ama sanki son dönemde bu konu üzerinde biraz daha fazla duruluyor.

2012 yılının çok zor bir yıl olacağı konusunda hemen herkes görüş birliği içinde. İlginçtir; şimdiye kadar herhangi bir yılın çok çetin geçeceği konusunda böylesine bir görüş birliği pek oluşmamıştı. Ama 2012'ye herkes temkinli yaklaşıyor, tüm hesaplar ona göre yapılıyor.

Dünya futbolunun efsanevi ismi Jupp Derwall Galatasaray'ı çalıştırmak için bulunduğu Türkiye'de trafikten çok yakınırdı. Derwall bir keresinde "İstanbul trafiğinde sürekli defansif olmak gerekiyor" demişti.

2012 için de Derwall'in sözündeki gibi galiba hep defansif olmak gerekecek. Çok para kazanmanın değil, eldekini korumanın ön plana çıkacağı bir yıla girmek üzereyiz gibi görünüyor.  

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar