Dövizdeki harikalar ve gerçekler!
Türk Lirası’nın değerinde yaşanan son gelişmeler, yapay bir görünüm sergilediği için pek güven vermiyor. Başta en kırılganları olmak üzere gelişmekte olan ekonomi paraları olumsuz baskılar altında bunalmaya devam ederken, paramızın neden olumlu yönde ayrıştığı sağlam bir temele dayandırılamıyor. Yükseliş eğiliminde olan jeopolitik riskler ve içeride tırmanış eğilimi sergileyen siyasi gerginlikler kredi notumuza ilişkin beklentileri olumsuzlaştırırken, öngörülenin aksi yönündeki eğilimler pek inandırıcı görünmüyor. Küresel düzeydeki piyasalar arası umulan etkileşim de bu eğilimi desteklemiyor. Sanki birileri gelişmeleri kontrol altına alabilmek için döviz kuruna müdahale ediyor ve kendini gizleyerek durumun doğalmış gibi görünmesini sağlayacak masallar üretmeye çalışıyor.
Bir önceki haftanın son iş gününe kadar küresel piyasalar karışıyor ve gelişmekte olan ekonomiler üzerindeki baskılar kontrol sınırlarını zorluyordu; bu süreçte görünmez eller devreye girdi ve önce dolar kurunun 2,30 seviyesini kalıcı olarak aşmasını engelledi. ABD merkez Bankası yetkililerinin çelişkili söylemleri ile duraklayan eğilimlerde yararlanarak söz konusu kurun 2,25 seviyesinin altına indirilmesi için kesenin ağzı açıldı; euro dolar paritesindeki tepkime ilk adımı kolaylaştıran bir katkı yaptı. Geride bıraktığımız hafta genelinde dolar dış piyasalarda güçlenirken bu durumun Türk Lirasını etkilemesine izin verilmedi. Sonuçta Türk Lirası yüzde 3’e yakın oranda değerlendi. Bu aşamada sormak gerekiyor paramızın değeri kanalı ile beklentilere müdahil olanlar kimlerdir? Neden böyle bir şey yapıyor ve piyasa diyerek örgütlenmiş sorumsuzlukların arkasına saklanıyorlar? Türk Lirasının değerinde ki doğal olmayan dalgalanma, ilk elde dikkatlerin Merkez Bankası başta olmak üzere düzenleyici kurumlar ve siyasi irade üzerinde yoğunlaşmasına sebep oluyor. Para otoritesinin Eximbank kredi limitini yüzde 50 oranında arttırmış olması ve zorunlu karşılıkların yerli paradan oluşan kısmına faiz vermeyi netleştirmesi, yapaylık konusundaki şüpheleri güçlendiriyor. Yarı özel bir bankadaki çoğunluk hissesini Hazine’ye devri ile TMSF ye ilişkin düzenleme tasarılarının tam da böyle bir döneme denk düşmesi ilginç bir tesadüf oluşturuyor! Başka bir deyişle, kapsamı genişletilmiş yeni teşvik ve tehditler yolu ile, mali sektör piyasalarımızı manipüle etmeye zorlanmış olabilir. Bunları bir şeyler bilerek yazmıyorum, sadece şüphe ettiğim yapaylığın arka planını anlamaya ve anlatmaya çalışıyorum. Yaşadıklarımız, kırılganlığı artırabilecek türden dolaylı ve eylemli bir müdahale çeşidi sayılabilir.
Bazı okuyucularımız kısa vadeli bir bakış açısı ile yaşananların perde arkasına değil de, sonucuna bakarak söz konusu gelişmeleri alkışlayabilir; Daha farklı ve profesyonel algıya sahip olan yabancı yatırımcıların da kendisi gibi düşüneceğini varsayarak yanılgıya düşebilir. Unutmayın, dış koşullar düzelmedi ve yabancılar gelişmekte olan ekonomilerdeki risklerini fırsat buldukça azaltmaya muhtemelen devam edecekler; dolar da buna bağlı olarak tüm paralara karşı değerlenebilir. Biz ise içeride beklentileri yönlendirelim ve en azından genel seçimlere kadar olumsuz algılamaların güçlenmesine izin vermeyelim derken, büyük hayal kırıklıkları yaşamak zorunda kalabiliriz. Bir an için düşünün: Türk Lirasının tüm paralara karşı değerlenmesi, kullanılabilir rezervlerin sinsice seri bir şekilde eritilmesinin sonuçları neler olabilir? Bugünün olumsuz küresel koşullarında, yabancılar arayıp ta bulamadıkları çıkış fırsatının kendilerine altın tepsi içinde sunulmasını nasıl değerlendirir? Ne diyelim: İyi niyet elbette önemlidir, ama yeterli değildir. Günü kurtarmak adına geleceğini hesapsızca karartanlar veya böylesi bir gidişe tepkisiz kalanlar için umut yoktur! Gerçeklerden ve ortak aklın iyiye kullanılmasından yana olanlar açısından, kalan enerjinin akıntıya karşı yüzmeye çalışarak tüketilmesi olumlu bir yaklaşım olabilir mi?