Döviz TL ile alınır; ya TL'nin getirisi çok artarsa...
Döviz talebinin önüne bir türlü geçilemiyor. Kulaklara kar suyu kaçtı bir kere. Piyasada bin bir türlü dedikodu dolaşıyor.
Yok bankalardaki döviz mevduatına el konulacak, yok döviz mevduatları TL'ye çevrilecek, yok bankalar para ödeyemez hale gelecekler...
Deniliyor da deniliyor! Kulaktan kulağa dolaşan bu söylentiler bir süre sonra ilk söyleyene ulaştığında o bile inanmaya başlıyor bunlara.
Türkiye'de ne döviz mevduatına el konulur, ne döviz mevduatları TL'ye çevrilir, ne de bankalar vatandaşa parasını ödeyemez hale gelir. Zaten bunlardan birisi gerçekleşse Türkiye ifl as bayrağını çekmiş demektir.
Merkez Bankası dün sabah çok erken saatlerde açıkladığı kararlarla bankalara bir dizi kolaylık sağladı ve daha da önemlisi bankaların ihtiyaç duyacakları likiditeyi karşılayacağını bir kez daha vurguladı.
★ ★ ★
Ekonomik temelli olmanın çok ötesine geçen ve toplum psikolojisiyle de beslenen karmaşık bir süreçten geçiyoruz. Bu süreci idare edebilmek kolay değil. Zaten önemli olan bu duruma düşmeyecek adımları zamanında atabilmekti. Yapamadık, olmadı.
Şimdi bu sıkıntılı durumu atlatabilmek için çok daha büyük bedeller ödemek durumundayız.
★ ★ ★
Bu sorunu aşmak ve bu süreci geride bırakmak çok kapsamlı ve inandırıcı bir paketle mümkün elbette. Bu paketin ipuçlarını yakın zamanda açıklanacak orta vadeli programda görebiliriz. Ama orta vadeli program dışında atılması gereken adımlar var.
Dövizdeki bu artış temposunu düşürmek ve hatta geri dönüşü başlatmak, en azından bir geri dönüş olabileceği izlenimini uyandırabilmek zorundayız.
★ ★ ★
Düz mantıkla şöyle düşünelim. İster sıradan bir vatandaş olalım, ister bir şirket; döviz almak için TL kullanıyoruz. Ya cebimizdeki TL'yi dövize dönüştürüyoruz ya da bankadaki mevduatımızı çekip hızla artan ve artacağı konusunda herkesin adeta görüş birliği içinde olduğu dövize yatırım yapmayı tercih ediyoruz. Böyle yaptıkları için kimseyi suçlayamayız, herkes kendi açısından haklı çünkü.
Döviz almayı ya da döviz hesabı açtırmayı yasaklayamayacağımıza göre yapacağımız döviz alımında kullanılan TL'yi pahalı ya da değerli hale getirmek. Yani faizini artırmak...
Ama artık faizi öyle birkaç puan artırma trenini kaçırdık. Merkez Bankası 24 Temmuz'daki Para Politikası Kurulu toplantısında faizi bir puan bile artırmış olsa piyasa şimdiki gibi yangın yerine dönmeyebilirdi.
Para Politikası Kurulu'nun bundan sonraki toplantısı bir ay sonra, 13 Eylül'de. Ama Türkiye'nin bir ay bekleyecek durumu yok. Dolayısıyla Merkez Bankası'ndan olağanüstü bir toplantı beklenebilir. Bu toplantıda halen yüzde 17.75 olan faizin çok fazla artırılması gerekecektir.
Çok fazla artıştan neyi mi kastediyoruz, daha doğrusu piyasalarda beklenen oran ne mi; 5-10 puan arasında bir artış. Çok yüksek gibi görünebilir bu artış ama dövizin bir günde yüzde 20 arttığını dikkate alırsak, faizin yüzde 17.75'den yüzde 25'ler dolayına çıkarılması kur artışının oranı karşısında çok sönük bile kalır.
★ ★ ★
Hemen herkesin aklına gelecek soru şu olacaktır: "Siyasi iktidarın faize böylesine karşı çıktığı bilindiğine göre Merkez Bankası'na faizi bu düzeyde artırması için yeşil ışık yakılır mı?"
Bilemeyiz tabii ki. Ama dövizdeki bu yangını söndürmenin başka çaresi de görünmemektedir.
Uzun vadede yapılabilecek, yapılması gereken bir dizi düzenleme tabii ki var. Ama biz artık "niye yangın çıktığını" tartışacak durumda değiliz. Önceliğimiz bu yangını söndürmek.
★ ★ ★
Konuşarak, telkinde bulunarak bu işin üstesinden gelemeyiz, zaten gelemiyoruz.
Dövizi almak için TL kullandığımıza göre TL'yi o kadar değerli, yani getirisi yüksek bir düzeye çekmeliyiz ki vatandaş hem TL'den getiri elde etmenin cazibesiyle hareket etsin, hem de bundan daha önemli bir etken olarak dövizin düşeceği algısı oluşsun.
Hem zaten döviz kurlarının artık gerileyeceği algısını yerleştiremezsek TL'ye ne kadar faiz verirsek verelim kurdaki bu geri dönüşü sağlayamayız.