Döviz kuru yerine ekonomiyi dalgalandırıyoruz!

Uğur CİVELEK
Uğur CİVELEK ARKA PLAN [email protected]

Küresel düzeydeki gelişmeler, geleceğe yönelik kırılganlık algısının güçlendiğine işaret ediyor. Gelişen ekonomiler durgunlaşmaya devam ediyor; jeopolitik gerginlikler yeniden tırmanışa geçiyor. ABD para otoritesi beklenenden iyi çıkan istihdam verilerinin de katkısı ile dolar faizlerini yükseltmeye hazırlanıyor; Avrupa Merkez Bankası piyasa beklentilerini karşılayamıyor, diğerleri ise nefesini tutup beklemek dışında bir şey yapamıyor. Bu olumsuz eğilimlere karşı direnmeye çalışan finansal piyasalar, yaşananları ve muhtemel sonuçlarını görmezden gelmeye çalışıyor. Kredi değerlendirme şirketleri, bundan sonra olumsuzluklar konusunda suçlanmamak adına fiili durumu tespitten kaçınıyor. 

Hemen yukarıda özetlemeye çalıştığımız gelişmeler, geçmiş ile geleceği tümü ile farklılaştıran olağan dışı bir geçiş dönemi yaşamakta olduğumuzu düşündürüyor. Riskten kaçınma eğiliminin yeniden güçlenmesi ve belirleyici hale gelmesini kaçınılmazlaştırıyor. Sistemi oluşturan kurumsal yapı ise elde kalan son olanakları tüketme pahasına muhtemel olanı geciktirmeye ve algıları köreltmeye çalışıyor! 

Gelişen ekonomiler cephesinde son iki aylık dönemde yaşananlar, Asya Krizi öncesindeki tabloyu anımsatıyor. Söz konusu dönemde değişen koşulların olması gerektiği gibi algılanması engellenmiş, kurumsal yapı eski alışkanlıklarını sürdürmeye çalışmıştı; bu durum krizi önleyememiş, tam aksine oluşan tahribatı iyice arttırmış ve faturanın büyük kısmının yerleşiklerin üzerinde kalmasına sebep olmuştu! Döviz kurlarındaki eğilimler bu sonuç üzerinde belirleyici olmuştu. Gerçekçi olunamayınca paniğin büyümesi önlenememiş ve altında kalınmıştı! 

Soğuk Savaş sonrası dönemde küreselleşme denilen kuralsızlığın etki alanı genişledikçe, sermaye hareketlerinin hacmi ve yapısı önemli ölçüde değişti. Portföy yatırımları veya başka bir deyişle sıcak para hareketleri küresel eğilimler üzerinde belirleyici olmaya başladı; diğer türler takipçi olmak durumunda kaldı. Bu durum riskten alma veya kaçınma yönündeki eğilimleri belirleyici hale getirdi; gelişen ülkelerdeki para otoritelerinin etkinliğini görece önemsiz hale getirdi. İstenmedik durumlara düşmemek adına, yapısal sorunları kalıcı olarak çözmek ve olabildiğince fazla rezerv biriktirmek önemli hale geldi. 

Türkiye ekonomisinin mevcut durumunu bu bilinç ile değerlendirir isek, kendi gerçeklerimizi daha iyi kavrayabiliriz. Yapısal olarak çok sorunlu ve kırılgan bir büyüme yapımız var; ancak risk alma isteğinin çok yüksek olduğu dönemlerde ve geçici olarak normali yaşayabiliyoruz. Üstelik yeterli döviz rezervlerine de sahip değiliz. Durum böyle olunca döviz kurundaki eğilimlere aşırı hassas olmaktan ve aşırı kırılgan olarak anılmaktan kurtulamıyoruz. Küresel koşullar olumsuzlaştıkça, geleceğimizin kontrolü elimizden kayıyor; Çaresiz bir şekilde kalan döviz stoklarını eritme pahasına döviz kurlarının yükselmesini önleyerek günü kurtarmaya çalışıyoruz! Asya Krizinin kurbanı olan ekonomilerde aynen böyle yapmıştı; gerçekler açığa çıkmaya başladığında büyük sanılan döviz rezervlerinin birkaç hafta içinde tükendiğine ve havlu atıldığına tanık olunmuştu! 

Son haftalarda küresel ve bölgesel nitelikteki her gelişme riskten kaçınma ateşini besliyor ve kırılgan olarak bilinen ekonomileri iyice zora sokuyor. Etkili ve yetkili kesimlerimiz ise hovarda bir tavırla Türk Lirasının değer kaybını önlemeye çalışıyor; kaş yapayım derken göz çıkarma eğiliminde olduğunu kimsenin fark etmeyeceğini varsayıyor! Küresel düzeydeki olumluluklara olan bağımlılığını azaltmaya çalışmak yerine, tam aksini yapmaya abone oluyor! Rus yaptırımlarının cari denge üzerindeki etkisi, küresel koşulların sermaye hareketleri ve bölgesel durumun kayıt dışından net girişler konularında yaratacağı olumsuzluklar tümü ile görmezden geliniyor! 

Evet Türk Lirasının değer kayıplarını geri almak için son iki ayda olağan dışı çaba harcanmamış olsa idi, Kasım ayı enfl asyon rakamları tam bir felaket olacaktı! Fakat bu tercihin sürdürülebilir olmadığını ve döviz stoklarının erimekte olduğunu da hiç akıldan çıkartmamak gerekiyor. Bu durumda sormak gerekiyor: küresel ve bölgesel koşullar olumsuzlaşmaya devam eder ise ne yapacağız? Havlu mu atacağız yoksa piyasa işleyişini fiilen askıya alıp yasaklar getirerek geçmişin yanlışlarını telafi etmeye mi çalışacağız? Bugünün tercihleri makro görünümün kötüye gitmesini önleyebilir mi?

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar