Döviz kuru ve enflasyon
Dünya ekonomisinde para politikası etkinliğinin test edildiği bir dönemi yaşıyoruz. Para politikasının etkinliği ölçülürken, döviz kurundan, hisse senedi fiyatlarına, gayrimenkul fiyatlarına ve nihayetinde faiz oranlarına kadar uzanan, yani varlık fiyatlarının para politikasına verdiği tepkiler öne çıkar.
Özellikle küçük açık ekonomilerde döviz kurundaki değişmelerin enflasyon üzerinde etkisi ana belirleyici olmakta. Çünkü net ihracat açısından daha büyük talepten ve daha yüksek ithalat fiyatlarından kaynaklanan geçişler sonucunda değer düşüklükleri, enflasyon oranı yükseltmektedir. Diğer yandan hükümetin ve halkın döviz kuruna karşı göstereceği tepki Merkez Bankasının para politikasını değiştirmesi için bir baskı yaratmaktadır.
Çünkü yükselen ekonomilerde ulusal paranın değer yitirmesi finansal bir krizi tetikleyebilecek olmasından dolayı, özellikle tehlikelidir. Bu durum birçok lkede döviz kuru hareketlerini sınırlandırmak için para politikasının buraya daha çok odaklanmasına neden olmakta.
2013’in ikinci yarısından itibaren Türkiye kendi özellinde bu tehlikeli süreçten geçmek. 2006 yılından bu yana açık enflasyon hedeflemesine geçen Türkiye’de, TCMB zaman içerisinde enflasyon hedefi ile göreceli olarak döviz kuru hedefini önemsiz olarak göstermiş olsa bile, son altı aydır yaşadıklarımız bunun geçerli olmadığını gösterdi. Nihayetinde yükselen döviz kurlarının etkisi ile enflasyon oranı TÜFE’de %1,98, Yurt içi Üretici Fiyatları Endeksi’nde (Yİ-ÜFE) %3,32 oldu.
Enflasyon oranında gelinen nokta faiz oranlarının ve döviz kurlarının ortalama enflasyon üzerinde dengeleyici bir etkiye sahip olduğunu gösterdi. Önümüzdeki dönemde bu etkinin daha da artacağını göreceğiz.
Sonuçta elimizdeki üç fiyat göstergesi de yükselmiştir: enflasyon oranı, faiz oranı ve döviz kuru. Bundan sonra artık TCMB’nin koltuğunun altında bir değil, iki değil, üç karpuz bulunmakta. Bunların tümünde istikrar sağlaması gerekmekte.
Makro iktisat politikasının bir tarafını temsil eden para politikası ve onun yürütücüsü TCMB’nin bu üç fiyatta, birlikte istikrar sağlaması mümkün değil. TCMB’ye destekgerekmekte. Bunu sağlayacak olan da hükümettir. Hükümet iki yolla bu desteği verebilir. Bunlardan birincisi bugüne kadar pasif olarak uyguladığı maliye politikasında aktifleşebilir, ikinci ise TCMB’nin bağımsızlığını zora sokacak davranışlardan uzak durur. Bunları yapmaması halinde TCMB’yi hedef tahtası haline getirir ki, bunun da uzun dönemde ekonomiye zararı büyük olur, üstelikte TCMB’ye de yazık olur.