Döviz kuru ve enflasyon arasındaki ilişkiler!
Döviz kurundaki yükselişlerin enflasyon üzerindeki etkisi yeniden sorun olmaya ve beklentileri olumsuzlaştırmaya başlayacak gibi görünüyor. Geride bıraktığımız hafta içinde enflasyon raporunu açıklayan ve yılsonu tahminini yüzde 6.8’e yükselten Merkez Bankası, bu katkının yüzde 1 ile sınırlı kalacağını öngörüyor! Ancak nisan ayında tüketici fiyatlarındaki beklenenden yüksek artışları gören iş dünyasının büyük bir kısmı bu değerlendirmeye katılmıyor. Durum böyle olunca, beklentiler yolu ile piyasaları sakinleştirme ve yönlendirebilmenin çok zorlaşmakta olduğunu hesaba katmak gerekiyor.
Türkiye İstatistik Kurumu tarafından açıklanan rakamlara göre, tüketici fiyatları nisan ayında yüzde 1.63 oranında yükselmiş; yıllık rakam ise yüzde 7.91 seviyesine sıçramış. Çoğunluk, bu olumsuz sonuçta döviz kurunda yaşanan artışların doğrudan veya dolaylı olarak belirleyici olduğunu, para otoritesinin benimsediği söylemin gerçeği yansıtmadığını düşünüyor. Çekirdek enflasyon olarak tanımlanan özel kapsamlı tüketici fiyat göstergelerindeki yüksek oranlı hareketlilik, büyük ölçüde Türk Lirasındaki değer kayıplarına bağlı maliyet artışları ile ilişkilendiriliyor. Pek dile getirilmese bile, genel seçimler sonrasında bu etkinin iyice açığa çıkması ve ciddi sıkıntılar yaratmasından endişe ediliyor!
Yukarıda özetlemeye çalıştığımız belirsizlik, geriye dönerek döviz kuru ile enflasyon arasındaki etkileşimin irdelenmesini gerektiriyor. 1990’lı senelerin genelinde, döviz kurundaki hareketleri ile enflasyon arasındaki ilişkinin yüzde 50’lere yakın düzeyde seyrettiği hesaplanmıştı. Bu oran Türk Lirası değerlenirken yüzde 15 seviyesine kadar düşüyor, aksine değer kaybetmeye başladığında yüzde 70’leri zorlamaya başlıyordu. 2000’li yılların ilk yarısında zorunlu nedenler ile dalgalı kur sistemine geçildi, para politikası uygulamalarında enflasyon hedeflemesi benimsendi ve döviz kuru ile enflasyon arasındaki ilişkiyi asgari düzeye çekmek için çaba harcandı! Yapısal reformların büyük ölçüde tamamladığı açıklaması ve paramızdan altı sıfır atılması sonrasında, bu ilişkinin yüzde 15 düzeyine geriletildiği iddia edildi!
2002-2010 arasındaki dönemde döviz kurundaki genel eğilim Türk Lirasının değerlenmesi yönünde idi ve kalıcı nitelikte ve aksi yönde bir hareket yaşanmadı. Bu nedenle döviz kuru ve enflasyon arasındaki ilişkinin zayıflaması normaldir. Fakat bugün kalıcı olabileceği genel kabul gören yukarı yönlü kur hareketleri yaşıyoruz ve bir şeylerin ne oranda değiştiğini yaşayarak göreceğiz! Döviz sepeti bazında ortalama kurda yaşanacak her yüzde 10’luk artışın, enflasyona olan katkısının ne oranda olacağını öğreneceğiz! Yapısal reform söylemlerinin yeniden piyasaya sürülmüş olması, korkunun ciddi boyutlara ulaştığına işaret ediyor olabilir!
Bu saatten sonra korkuların sonucu değiştirmesi pek olası görünmüyor. Güçlenen durgunlaşma eğilimi nedeniyle, faizleri yükselterek kur artışlarını ve gerçeklerin açığa çıkmasını önlemek mümkün olamayabilir! Eğer döviz kurları ile enflasyon arasındaki ilişki iddia edildiği gibi ise kazanılacak fazla bir şe yok, fakat değil ise kaybedilecek çok şey olduğu kesin! Başka bir deyişle, bu iddianın nimet külfet dengesi anormal sayılabilecek ölçüde bozuk. Bir mucize olmaz ve kurlar tehlike yaratmayacak seviyelere gerilemez ise, hepimizin canı yanacak; bazı işkolları çok daha fazla etkilenecek!
Bu senenin ikinci yarısı, başta enflasyon olmak üzere tüm makroekonomik göstergeler açısından bardağı taşıran gelişmelerin yaşandığı bir dönem olabilir. Döviz kurunun yükselmeye devam etmesi veya yüksek düzeyini koruması, Türk Lirasındaki değer kayıplarının yaratacağı maliyet kökenli enflasyon baskısının iyimser öngörüleri anlamsızlaştırması, küresel düzeyde emtia fiyatlarının daha fazla gerilememesi gibi eğilimler daha önce yaşamadığımız türden ciddi sıkıntıların tetikleyicisi olabilir! Önce enflasyon ve yapısal reformlar demeye devam etmek, tehlikenin büyümesini önleyememiş gibi görünüyor.