Döviz kuru nereye koşuyor?

Uğur CİVELEK
Uğur CİVELEK ARKA PLAN [email protected]

Son iki haftadır Türk Lirası'nın değerinde yaşanan gelişmeler hem beklentileri iyice bozarak güven bunalımını derinleştiriyor, hem de siyasi irade ile iş dünyası arasındaki gerginliği tırmandırıyor. Dolar kuru son iki haftada ısrarla 170 seviyesini denedikçe döviz kuruna ilişkin beklentilerle birlikte tercihlerde farklılaşıyor, gelişmeleri kontrol altına alıp yönlendirmek imkansızlaşmaya başlıyor. Mevcut koşullarda Merkez Bankası'nın piyasaları rahatlatmak adına daha fazla faiz düşürmesinin zorlaştığı ve ekonomik daralmanın tahammül sınırlarını aşabileceği endişeleri güçleniyor. Döviz borcu olanlar itibar kaybeder ve rahat uyuyamaz hale gelirken, bu seviyelerden Türk Lirasına geçenlerin kafası karışıyor: Potansiyel alıcılar alış seviyesini yükselttikçe daha aşağı seviyeleri bekleyenler de gelişmelerin etkisi altında kalarak tercihlerini değiştirmeye zorlanıyor; döviz piyasasındaki gerginlik tüm ekonomiyi etkiliyor.

Bundan sonra döviz piyasamızda yaşanacak gelişmeleri öngörebilmek için ekonomide yaşanacak gelişmeleri olabildiğince isabetli bir şekilde öngörebilmek gerekiyor. Kısa vadeli bakış açısı ile sağlıklı değerlendirme yapmak pek mümkün görünmüyor; korkuları nedeniyle kısa vadeye hapsolanlara fazla itibar etmemek gerekiyor. Küresel düzeyde yaşanan krizle döviz piyasamızda yaşanan eğilim arasında oldukça güçlü ve belirleyici bir bağımlılık var: Kriz devam ettiği sürece uluslararası ticaret hacmi ve sermaye hareketleri daralmaya devam edecek, bu durum döviz piyasalarımızda talep lehine dengesizlik yaratarak Türk Lirası'ndaki değer kaybı eğiliminin sürmesine sebep olacak. Başka bir deyişle küresel krizin etkileri gündemde kaldığı sürece döviz kurunda yaşanan yükseliş eğilimi devam edecek. Bu yükselişi durdurmak amaçlı girişimler kısa vadede etkili olsa bile orta vadede işe yaramayacak; kürsel kriz devam ettiği sürece akıntıya karşı çaresiz bir şekilde yüzmeye çalışmak benzeri bir davranış özelliği taşıyacak.

Bu durumda öncelikle yaşadığımız krizin iyi analiz edilmesi gerekiyor. Moody's ve Standart & Poor's gibi itibarlı kredi derecelendirme kurumlarının "krizin henüz başlangıç aşamasındayız" şeklindeki değerlendirmelerini, özellikle gelişmiş ekonomilerde iyice belirginleşen kamulaştırma ve korumacı eğilimleri dikkate alır isek, bu krizin enaz birkaç yıl daha etkili olabileceğini, tüm ekonomileri sarsabileceğini hesaba katmamız gerekiyor. Koşullar döviz piyasamızda yaşanan eğilimin de henüz başında olduğumuzu düşündürüyor. Menkul-gayrimenkul değerlerinin, dış ticaret hacmimizin ve ekonomide yaratılan topolam katma değerin azalmaya devam edeceği, orta vadede bile kriz öncesi düzeylere ulaşılamayacağı ve sonuçta dış kredi imkanlarının daralmaya devam etmesi olasılığı oldukça yüksek. Ekonomi artık net yabancı sermaye girişi ile finanse edilmeyecek, mecburen tüketim daralır iken tasarruflar artmak zorunda kalacak, geçiş sürecindeki sarsıntıyı hafifletmek adına Merkez Bankası son çeyrek asırda hiç yapmadığı şekilde aktif rol alacak. Kısa vadede piyasalarda gerek Türk Lirası gerekse döviz cinsi likidite sıkıntısı yaşanmasın diye devreye sokulan uygulamalar kurların daha fazla yükselmeyeceği anlamına gelmeyecek.

Zira hükümet IMF ile anlaşsa, ciddi miktarda oy kaybını göze alarak çok katı bir mali disiplin uygulamaya çalışsada bütçe açığı büyüyecek; paranın devir hızındaki çöküşü, borç-alacak zincirindeki ve ekonomideki daralmayı azaltmak için Merkez Bankası ve bankaların seferber olması ise durumu düzeltmekten çok döviz kurlarını yükseltecek nitelikte olacak. Daha önce yapılmış büyük hatalar ve yanlış politikalar bu sonuçta belirleyici olacak; korkunun ecele faydası olamayacak.

Tekrarlayalım, bu kriz İkinci Dünya Savaşı sonrasında yaşanan hiç bir krize benzemiyor ve kuralcı yaklaşımlardan vazgeçmeden kontrol edilemiyor, etkilerini genişleterek derinleşmesi önlenemiyor. Tüm ekonomilerde tüm sektörler daralıyor vs. bir birini olumsuz yönde etkiliyor; dip nerede ne zaman ve nasıl bulunacağı kestirilemiyor, güven bunalımının derinleşmesi önlenemiyor. Küreselleşmenin iflas ettiği gerçeğini göremeyen veya pozisyonları gereği kabul edemeyenler yaşanacak olumsuzlukları kontrol altına alıp yönlendiremez, istikrarsızlığın dramatik boyutlara ulaşmasını engelleyemezler. Tersini iddia edenlere sormak gerekiyor: ABD ekonomisinde aktarılan önce kaynak ve garantiye rağmen işler neden düzelmiyor? Otomotiv firmaları aldıkları kamusal desteğe rağmen neden toplarlanamıyor?..

Türkiye örneğinden hareket eder isek bu kriz 1994 ve 2001'de yaşadıklarımızdan çok farklı: Tüm sektörlerin yarattığı katma değer büyük bir hızla eriyor, söz konusu toplam gelirin ortağı olan kamunun payı da küçülüyor ve finansman sorunları ağırlaşıyor. Önceki krizler üreten kesimleri kur artışı sayesinde rahatlatıp, ihracata yönelerek istihdam ve katma değeri korumalarını sağlıyordu, bu sayede hizmet sektöründe yoğunlaşan çözülme de sınırlı kalabiliyor krizler uzun süreli olmuyordu; bu kez öyle olmayacak gibi görünüyor... Bir düşünün Türkiye ekonomisi önümüzdeki üç yıl boyunca ortalama yüzde 5 daralır, toplam 21.3 milyon kişi olan istihdamın yüzde 15-20'si işsizler ordusuna katılır, bütçe açığının milli gelire oranı yüzde 20'lere ulaşır ve sorunlu kredi hacmi bir kaç kat artar ise döviz kuru ne olur? Bu ve benzeri sorunları duymak ve görmek istemeyenler, yaşanacak felaketi önleyemezler... 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar