Döviz kurlarındaki oynaklıkların arka planı!
Türk Lirasının değerine ilişkin beklentilerin olumsuzlaşma eğiliminde olduğu ve diğer değişkenlere ilişkin algıları da sarstığı dikkat çekiyor. Bu durumun para otoritesini de etkilediği ve ekonomi yönetimi içinde görüş ayrılıklarına sebep olduğu gözleniyor. Hem olumsuzlaşmakta olan küresel ve bölgesel koşulların, hem de içeride yapısal sorunlara bağlı kontrol altına alınamayan dengesizliklerin sonuç üzerinde belirleyici olduğunu hesaba katmak gerekiyor.
Dolar faizlerine ilişkin yükseliş beklentilerinin netleşmeye başlaması ve söz konusu paraların diğerlerine karşı güçlenme eğilimine girmesi riskten kaçınma eğilimini besliyor. Son on gün içinde Çin’den gelen veriler ile başta petrol olmak üzere emtia fiyatlarındaki yapay zorlamaların etkisizliği bu yöndeki eğilimleri destekliyor. Bulunduğumuz coğrafyaya ilişkin belirsizliklerin artmaya devam etmesi de algıların olumsuzlaşmasına katkı yapıyor.
Hemen yukarıda aktarmaya çalıştığımız koşullar, Türkiye ekonomisine ilişkin beklentilerin olumsuzlaşmasına ve Türk Lirasının değer kaybetmesine yol açıyor. Pek gerçekçi olmayan iyimser varsayımlar ile şekillendirilen ekonomik tasarım ve hedeflerini çarşıya uydurmak zorlaşıyor. Bazı gerçekleri hazmetmek kolay olmuyor!
Mart ayından bu yana Merkez Bankasının sadece faizleri ve ortalama fonlama maliyetini gerileten yaklaşımı, kaynak sıkıntısının büyümesini önleyemiyor. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumunun kredi karşılıklarını düşüren makro ihtiyati desteği de sorunun aşılmasına ve sonuç alınmasına yardım edemiyor. Bu çabalar mali sektöre ilişkin görünümün bozulmasını kısmen engelleyebiliyor; fakat mevduat ve kredi faizlerinin gerilemesine yardım edemiyor, kaynak sıkıntısı aşılamadığı için kredi hacmindeki genişleme umulan düzeylere çıkamıyor ve ekonomi durgunlaşmaya devam ediyor.
Türk Lirasındaki değer kaybı ise kafaları iyice karıştıran ve güvensizliği besleyen faktör olarak ön plana çıkıyor. Son on gün içinde dolar kuru ısrarla yukarı yönde hareketlendi; her seferinde gelişmelerin kontrolden çıkmasını engellemeye çalışan organize satışlar yolu ile geriletilmeye çalışıldı. Gelişmeler, etkili ve yetkili kesimlerin 3,10 düzeyinin kalıcı bir şekilde ve yukarı yönde aşılmasını engellemeye çalıştığını ve bu durumu bir kırılma eşiği olarak gördüğünü açığa çıkardı. Döviz kurlarındaki fiyat oynaklıklarını artıran hareketlerin, spekülatif bir köpük olmadığı kanısı güçlendi ve geleceğe yönelik aşırı iyimser hesapların itibarı kısmen sarsıldı.
Merkez Bankası Para Piyasası Kurulunun faizleri değiştirmemesi, ekonomi yönetiminde yer alan bakanlar arasındaki görüş ayrılıklarının basına yansıyış şekli ve Cumhurbaşkanlığı ekonomi danışmanlarının konuya müdahil olmaya çalışan yaklaşımları hemen yukarıda özetlemeye çalıştığımız algıları güçlendirdi.
Bu aşamadan sonra seçeneklerin azaldığı ve sistemik riskin arttığı dikkat çekiyor. Ya döviz kurları konusundaki hassasiyet belirleyici olacak ve küresel koşullar düzelene ve risk alma isteği artana kadar, ekonominin durgunlaşması veya daralması başta olmak üzere tüm olumsuzluklara katlanılacak! Ya da para otoritesi kredi hacmindeki artışı ivmelendirecek şekilde piyasaya kalıcı likidite vermeye yönlendirilecek ve başta döviz kurlarındaki sert yükselişler olmak üzere tüm olası sonuçlara hesapsızca meydan okunacak! Kararlı siyasi tercih gerektiren bu seçeneklerin her ikisi de, riskten kaçınma eğilimini teşvik ederek evdeki hesapların çarşıya uymasını engelleyecek potansiyeli bünyesinde taşıyor.
Son altı ayın bazı uygulamaları ve orta vadeli programın 2017 yılı hedefleri, ilk seçenekten ikincisine doğru bir tercih değişikliği yaşamakta olduğumuza işaret ediyordu. Son on gün genelinde yaşananlar ise Anayasa değişikliği ve başkanlık konusundaki gelişmeler sonlanana kadar bir çeşit mola verilmesi ve gelişmeleri kontrol altında tutmaya çalışan tepkilerle yetinilmesi olasılığını ön plana çıkarıyor. İş dünyası çile çekmeye devam edecek ve ekonomik beklentiler olumsuzlaşmayı sürdürecek gibi görünüyor.