Döviz kurları neden aniden yükselebiliyor?
2004 yılında Fed faiz artırmaya başladı. 2000 yılından itibaren 13 kez faiz indirerek gelmekte olan resesyonun şiddetini azaltmaya çalışmıştı. 2004 yılından sonra, beklenenin tersine, türev ürünlerde büyük artış görüldü. Riski artıran adımların atılmasına izin verildi ve dünya Büyük Finansal Kriz ile karşılaştı. Etkileri on yıla yakın devam eden bir global kriz. 1929 ile defalarca karşılaştırıldı. Bu mukayese haklı bir mukayesedir. Ancak farklar da çok büyük çünkü 1929 ile 2008 arasında bütün finansal sistem, teknoloji, ekonomi, üretim fonksiyonu değişti. Fed’in faiz artırmasının varlığa dayalı menkul kıymet ihraçlarının sınırlaması beklenirdi örneğin; 2004-2007 arasında tam tersi oldu. Başka faktörler devreye girdi.
Keza yeni dünyada kur dış ticaret dengesini sağlamaya yetmiyor; hatta reel efektif döviz kuru dış ticaret regresyonlarında ‘anlamlı’ bir değişken olarak bulunsa da bazen nitel durumu hiç etkilemiyor. Örneğin şu anda reel kur son 15 yılın en düşük düzeyinde ancak dış ticaret açığı artarak sürebiliyor. Kurlar dış ticaret açığını düzeltecek şekilde davranmıyor ve bunun nedenleri var. Eski dünyanın tam rekabetçi dış ticaret teorileri, mukayeseli üstünlükler, satın alma gücü paritesi, kar oranlarını hızla eşitleyecek şekilde sektörel kaymalar –bunun yerine “sürü davranışı” var yani sabit sermayeyi lego gibi oradan oraya eklemlemek mümkün olsa bile sonuç optimal olmayabiliyor, kurla dengeye gelmeler hayli genel ve çoğunlukla çalışmayan mekanizmalar, giderek betimlemeler halini aldı. Uluslararası tedarik zincirleri olmadan ticarete konu olan malların üretimi mümkün değil ve ithal girdilerin bileşimi/maliyeti ihracatı belirliyor. Şirketler dünyanın her yerinde üretim yapıyor; yani hangi kurla hangi ticaret dengelenecek? Aynı firmanın ürettiği motorla motorun çalıştıracağı aracın lastikleri ve diğer aksamı arasında üç-dört ülke arasında mı dengelenme olacak? Global girdi-çıktı tablosundan bahsetsek bile bu bizi eski dünyadan kalan son fikirlere, Leontief ve Sraffa’ya götürür, Ricardo’ya değil. Şirketlerin döviz borcu, kamunun ve özelin borç servisleri, risk faktörü, merkez bankalarının dünyayı adeta bedava yıkadığı dolar ve Eurolar geri çekildikçe ne olacak? Konular bunlar. Ayrıca hammadde, petrol, bakır, doğalgaz vb. malların ihracatçısı mı ithalatçısı mı olunduğu da çok önemli. Eski dünyanın kır-kent ayrımı gibi hammadde, hububat satıp sanayi malı alan az gelişmiş ülkeleri için geliştirilen kalkınma teorileri de bağımlılık ve entegrasyon kuramları da dış ticaret tezleri de orijinal halleriyle geçerli değil. Kurun enflasyonist etkisini ve bu yolla gelen ek risk primi + faiz hareketlerini de eklemek lazım.
Ancak en önemlisi dikey entegrasyon ve tedarik zincirleri çünkü ithalat ve üretim yapısını –haliyle ihracatı- belirliyor. “Yapısal reformun” da bir sınırı var yani. Kuru bir ekonomi politikası aracı olarak kullanabilecek ülkelerin dahi –Çin gibi- gelip dayandıkları sınırlar var. Kime daha çok zarar vereceği belli olmayan ticaret savaşı meselesinde biraz da bunu görüyoruz. Sığ döviz/tahvil piyasaları bileşiminde düşük hacimle ara sıra “overshoot” etmeleri dışında gelişmekte olan ülke kurlarının ani hareketlerinde finansal entegrasyonun payı ve global girdi-çıktı tablosunun uzun dönemli sonuçlarından kaynaklanan yapısal bir dinamik de var.