Döviz artışı uzun soluklu olabilir mi?

Alaattin AKTAŞ
Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ [email protected]

Bir benzetme vardır ya, "bir kapıyı kapatmanın en başta gelen şartı, o kapının açık olmasıdır" diye. Bu zorunluluk durumunu ekonomiye uygularsak, döviz satın alabilmenin en başta gelen şartı da, elde o dövizi alabilecek başka bir paranın olmasıdır. O başka para da Türkiye'den söz ettiğimize göre Türk parasıdır. Piyasayı etkileyip dövizi yukarı itemeyecek küçük çaplı alımlardan söz etmiyoruz. Konumuz, kurları yukarı doğru hareketlendirecek yüklü alımlar.

Bu alımları yapacak kurumlar; yani bankalar, şirketler ve yabancılar, alım için nereden para bulacaklar, dövize çevirecekleri Türk Lirası'nı nasıl elde edecekler, sorun burada. Dövize çevrilmesi söz konusu olan Türk parası nerede tutuluyordur, belli. Bu para ya hisse senedine bağlanmıştır ya devlet iç borçlanma senedine ya da mevduat olarak bankada tutuluyordur. Dolayısıyla, çok basit bir mantıkla şunu söylemek durumundayız: Eğer döviz kurları çok hızlı bir artış gösteriyorsa ve bu artış yüklü alımlarla gerçekleşiyorsa, demek ki diğer alanlarda, yani hisse senedi ve devlet iç borçlanma senedi fiyatlarında belirgin düşüşler oluyor, mevduatta da çıkış yaşanıyor demektir. Dövizde son birkaç günde yaşanan artışın böyle bir etki yapmadığı ortada. Ne hisse senedi fiyatlarında kayda değer bir gerileme var, ne ikinci el tahvil-bono fiyatlarında bir düşüş, yani faizlerinde bir artış.

Oysa biraz geri gittiğimizde ve Merkez Bankası'nın yine satıcı olarak piyasaya girme gereği duyduğu 2006 yılının haziran ve 2008 yılının ekim aylarına baktığımızda durum çok farklıydı. Her iki tarihte de hem hisse senedi fiyatlarında çok önemli düşüşler yaşanmıştı, hem de tahvil bonodan çıkış olmuş ve bu kağıtların fiyatları gerilemiş, bunun sonucunda da faizler artış göstermişti. Şimdi benzer bir tablo var mı, yok. Demek ki, kimse döviz almak için elindeki hisse senedini ya da devlet iç borçlanma senedini satmak için koşturmuyor.

Merkez Bankası'nın daha önce dövize yoğun yönelme olduğu zamanki müdahaleleri bile öyle pek uzun süreli olmamıştı. Merkez Bankası, 2006 yılının haziran ayında hem üç kez dövize müdahale etmiş, hem de iki gün üst üste 500'er milyon dolarlık satış ihalesi yapmıştı. Müdahaleler yoluyla 13 Haziran'da 494, 23 Haziran'da 763, 26 Haziran'da 848 milyon dolar satılmıştı. Ayrıca, 26 ve 27 Haziran'daki iki ihalede 500'er milyon dolarlık satış gerçekleştirilmişti.

Geçen yıl ekim ayında ise günlük 50 milyon dolarlık döviz satış ihalesine başlayan Merkez Bankası, bu satışı yalnızca iki gün sürdürdü. 24 ve 27 Ekim günlerinde 50'şer milyon dolarlık satış yapıldı, tansiyonun düşmesiyle birlikte ihalelere son verildi. Toplam 100 milyon dolarlık satışla dövizdeki çıkışın sona erdiği geçen yılın ekim ayında da Borsa'da fiyatlar düşmüş, yani hisse senedinden bir çıkış olmuş, yine aynı şekilde ikinci el tahvil bono piyasasında faizler yükselme göstermişti.

2006 ve 2008'de dövize yönelmeyle sonuçlanan Türk parasından uzaklaşma eğilimi bugün için, en azından şimdilik yok. Söz konusu yıllarda bile dövize yönelme eğilimi, Merkez Bankası'nın müdahalesiyle kısa sürede sona ermişti. Bu kez de aynı durumun yaşanması şaşırtıcı olmaz.

Ayrıca şöyle bir gerçek daha var. Kendinizi bir an Merkez Bankası yönetimi yerine koyun. Günlük 50 milyon dolarlık döviz satışınızın hiç işe yaramayacağını, dövizin alıp başını gideceğini ve bu operasyonun rezervinizin erimesinden başka sonuç doğurmayacağını düşünseniz, böyle bir operasyona kalkışır mıydınız? Demek ki Merkez Bankası, dövize olan bu yönelmenin uzun soluklu olmayacağını görüyor, en azından tahmin ediyor. Zaten dünkü rakamlar da bunu göstermedi mi?  

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar