Dostlar alışverişte görsün!..
Hafta başında Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı tarafından açıklanan sorunlu kredi kartı borçlarına ilişkin düzenleme, konuya ilişkin belirsizliği azaltmıyor; zira soruna neden olan olumsuzluklara dokunmaz iken sonuca müdahale etmek pek anlamlı görünmüyor. Gerek mali sektör, gerekse kamu kesimi dengeleri açısından hareket yeteneğinin daralıyor olması ve kalıcı çözümün getireceği maliyetlerin göze alınamıyor oluşu bu sonuçta belirleyici oluyor. Çözümün çoğunluk davranışını dikkate alması gerekirken onların sorumlu kullanıma davet edilmesi sıkıntıyı özetleyen bir görüntü oluşturuyor. Gerek döviz ve dövize endeksli krediler, gerekse sorunlu kredi kartları borçlarında konunun bir tarafı mali sektör ve kamu olduğu diğer tarafın da bireyler ve kurumlardan oluştuğu dikkate alınır ise daha gerçekçi bir teşhis ortaya konabilir.
Kamu kesimi açısından 6-7 yıl önceki sorunlar ile bugünkü sıkıntı benzer bir görüntü sergiliyor. Ekonomi durgunlaştıkça bütçe gelirleri azalıyor, daha fazla kısılamayan harcamalar nedeniyle bütçe açığı ve kamu finansman ihtiyacı kontrolsüz bir şekilde büyüyor. Bütçedeki vergi gelirlerinin yüzde 70'i aşan kısmının dolaylı vergilerden oluşması kamu kesimini hem durgunluğa tahammülsüz hale getiriyor, hem de durgunlukla mücadele yeteneğini önemli ölçüde sınırlıyor. 2002-2008 döneminde küresel düzeydeki likidite bolluğu sayesinde hem mali sektör gelirlerini çeşitlendirerek artırmak ve bilançosunu düzeltme şansı bulmuştu, hem de artan tüketim ve yatırım harcamaları sayesinde vergi gelirleri artmış, özelleştirme hızlanmış kamu dengesi kısmen rahatlamıştı.
Mali sektörde ise dış konjonktür sayesinde zamana yaygın çözüm çalışmış, özkaynaklar negatiften pozitife geçmişti. Kullandırılan kredilerdeki patlama faaliyet gelirlerini, varlık değerlerindeki artış ise faaliyet dışı gelirleri rekor düzeylere çıkarmıştı; sürdürülebilirliği tartışmalı ve sağlıksız bir büyüme süreci yaşanmıştı. Tüm bankalar öncelikle bireysel kredilere odaklanmış, kurumsal kredileri ise yurtdışı iştirakleri üzerinden kullandırmayı tercih etmek zorunda kalmıştı. Dışarıdan temin edilen kaynakların kredi portföyleri şişirmesi çok ciddi boyutta kur riskinin taşınması veya yerleşiklere pazarlanmasını gerektirmişti. Mali sektör açısından varlık değer artışı doğrudan ve dolaylı olarak en önemli gelir kaynağını oluşturur iken, başta kredi kartından kullanılan kaynaklar olmak üzere tüketici kredileri ikinci sırayı almıştı. Kredi kartı limitleri doldukça, sorunlu kredi artışı yeni kredi ürünleri ile önlenmiş, bireylerin borcu borçla çevirmelerine tam destek verilmişti.
Bugün için artık varlık değer artışı sayesinde faaliyet dışı gelir yaratmak pek olası değil. Dış finansman imkanları kuruduğu için kredi portföyleri de büyütülemiyor. Toplam tüketici kredileri içinde bir yandan kredi kartı borçları ihtiyaç kredisine dönüştükçe veya yapılandırıldıkça, diğer yandan sorunlu olanlar arttıkça yaratılan net gelir azalmaya, cari giderleri finanse edecek gelir yaratmak zorlaşıyor. Ayrıca mevcut kaynakların öncelikle kamuya kullandırılması gerekiyor ve kısa vadeli faizlerin daha fazla düşmeyeceği bir eşiğe gelindiği için net bir gelir yaratılamıyor. Genel durum bireysel ve kurumsal kredi arzını olumsuz yönde etkilerken, kamu kesimindeki sorunları da ağırlaştırıyor. İç dinamiklere bu kısır döngüden çıkılamıyor.
Mali sistem, siyasi iradeye kredi kartları konusuna müdahale etmemesini telkin ediyor, zira kredi kartı kullanan çoğunluğu rahatlatmanın bedelinin doğrudan mali sektör ve kamuya yansıyacağı biliniyor. Çözüm olarak dile getirilen vatandaşın davranması gerçekleşir ise her şey düzelecek mi? Hayır, zira gözden ırak tutulan kesimlerin geliri azalacak, diğerlerinde aktarım da yavaşlayacak. Özetle söylemek gerekir ise hiçbir şeyin değişmesi istenmiyor, gittiği yere kadar gün kurtarılıyor.
Sorunun adı kredi kartı ile ilgili olabilir, ancak kalıcı çözüm herkesi ve her şeyi etkileyeceği için istenmiyor...