‘Dön başa’ modeli…
Kimi dinlesek hedef olarak yüksek gelirli bir Türkiye tablosu tarifliyor. Seçim sürecinde bunları fazlasıyla duymak normal. Ekonomi büyüyecek, ülke büyüyecek, insanlar refahtan pay alacak. Bu da güçlü bir program çerçevesinde gerçekleştirilecek.
İyi güzel de onlarca yıldır ‘program’lar açıklanıyor. Tek haneli enflasyon işaret ediliyor, dünyanın en gelişmiş 10 ülkesi, işsizliğin yok edildiği bir ekonomi hedefleri veriliyor. Sonuçlar ortada!
Bunlar konuşulurken ‘model’ konusuna kimse değinmiyor.
Ekonomi hangi modelle büyütülecek? 1980’lerden beri büyümeyi borçla finanse eden bir sistem oluşturulmuş. Küçülsek de büyüsek de borç artıyor. Bir nedenle borcu finanse edecek borç alınamadığı takdirde sistem takılıyor ve ‘dön başa’ oluyoruz.
Seçim öncesi oluşturulan ‘taahhütler’ ya da ‘vaatler’e ilişkin metinlere baktığımızda da bu soruya net bir yanıt alamıyoruz. Bu metinlerde genel olarak ‘Nasıl daha iyi borçlanacağımız’ anlatılıyor. Bir kurtarıcı nasıl daha çok yabancı sermaye çekeceğimiz vurgulanıyor. AB ile ‘eski günler’ düşü görülüyor.
Nasıl daha iyi borçlanabileceğimize ilişkin olarak alınması gereken yapısal önlemler, yapılması gereken reformlar sıralanıyor. Ekonomik kurumlarda ‘özerklik’, ‘bağımsızlık’ vurguları, ‘işin ehli’ atıfları yapılıyor.
Düşünüyorum da Türkiye’nin dünyaya açılma çabalarının üzerinden 60 yıl geçmiş. Ancak bugüne kadar ikinci bir model denenmemiş, denenememiş.
Yani hem büyüyeceksin, hem döviz gelirin döviz giderinden daha fazla olacak. Alacağın dış borcu yarattığın kazanç ile ödeyeceksin. Bence gerçek yapısal dönüşümün hedefi bu olmalı.
Acaba böyle bir hedefi gerçekleştirmek mümkün olabilir mi? Başta enerji olmak üzere temel girdilerde yeterli olmadığımız, teknolojide zayıf kaldığımız için bu arayışın rasyonel olmadığını düşünenler haksız olmayabilir. Ancak bu gidişin gidiş olmadığını düşünenler de çok. Bir çözüm bulunamadığı takdirde 60 yıla bir 60 yıl daha eklenecek, borçlar katlanacak, biz borçlanabilme piyasasını tamirin gerçek hedef olduğuna inanmışlıkla kalacağız.
Seçim sürecinde vaatler silsilesini içeren bir metinde ekonomideki yapısal dönüşümü sağlayacak 14 madde bulabildim. ‘Yeşil dönüşüm’ ve ‘dijital devrim’e dayalı kalkınma vurgusu içeren bir maddeyi dışarıda bırakacak olursak aradığıma uygun tek madde vardı ve şöyle yazıyordu: “Verimlilik, yüksek katma değer ve rekabetçiliğe dayalı sektörel politikalarımızla üretim yapısını ithalata bağımlı olmaktan kurtaracak ve ekonomimizi sürdürülebilir bir dış denge yapısına kavuşturacağız.”
Yine de emin olamadım. ‘Sürdürülebilir dış denge yapısına kavuşmak’ derken ‘fazla veren bir denge’ mi, yoksa ‘borç almaya yetecek derecede açık veren bir dış denge mi?’
Göründüğü gibi iddiamız da yeterince açık, yeterince iddialı değil. O halde bu kadar borç varken, hedef borçlanma masasının çuhasını tamir iken bizim tartışmamız hiçbir zaman işin özünü kapsamayacak gibi görünüyor.