Doların yükselişi
Bugün Fed, yarın Avrupa Merkez Bankası (AMB) faiz kararını açıklıyor. Bu merkez bankalarının toplantılarının aynı haftaya denk gelmesi nadiren görülür. Son bir ayda açıklanan ekonomik veriler açısından bakıldığında, beklentiler biraz değişti.
AMB'nin politika faizi yüzde 0.75 seviyesinde bulunuyor (refinansman faizi). Bu oran üzerinden 25 baz puanlık bir indirim bekleniyor. Draghi geçen ayki toplantıdan sonra ''Veriler kötüleşirse, faiz indirimini düşünürüz'' açıklamasını yapmıştı. Son haftalarda açıklanan önemli veriler beklentilerin altında kalınca, faiz indiriminin olasılığı yükseldi. Aslında bugünkü şartlarda en önemli gösterge yüzde 0 seviyesindeki AMB'nin depozit oranıdır. Yüzde 0'lık faiz, euronun Londra piyasasındaki gecelik ortalama depozit oranına da çıpa oluyor(Euronia). Depozit oranının negatif olma olasılığı çok düşük olsa da, bu yönde alınacak bir karar euro üzerinde ciddi bir baskı yaratabilir. Özetle; yüzde 0.75'lik politika faizinin, 25 baz puan veya 50 baz puan düşürülmesi, sembolik bir hareket olmaktan öteye geçmez. Reel ekonomiye bir katkısı olmaz. Okyanusun öteki tarafındaki toplantıda, Fed'in mevcut tahvil alım programında bir değişikliğe gitmesi beklenmiyor. Son haftalarda yayımlanan verilerden sonra, alımlarının azaltılması gerektiğini söyleyenler biraz kenara çekildiler. Son üç yılda olduğu gibi, ABD ekonomisi 2013'te de bir bahar yorgunluğu yaşıyor. Bu süreç uzarsa, tahvil alımlarının artırılması bile gündeme gelebilir.
Faiz indirimleri, tahvil alım programları, sözlü müdahaleler yoluyla merkez bankaları para birimlerinin değerini etkilemeye çalışıyor. Büyük merkez bankaları arasında, para birimi ile ilgili en az yorum yapanın AMB olduğu söylenebilir. EUR/USD şubatta 1.37 ile zirveye çıktığında, euronun gücü ile ilgili şikayetler geldi. Eurodaki yükselişin, ekonomilere darbe vurduğu söylendi. AMB'nin devreye girmesi istendi. Politikacılar, her daim olduğu gibi, yapısal sorunları çözmeden para politikasından medet umuyorlar.
EUR/USD analizlerinde temel bir noktadan yola çıkıyoruz. Obama Ocak 2010'da yaptığı meşhur konuşmasında, beş yılda ihracatı bir kat yükseltme sözü verdi. Nirengi noktası olarak, 2009'un ihracat rakamı olan 1.6 trilyon doları aldığını açıkladı. Bu hesaba göre, Ocak 2015'te ihracatın 3.2 trilyon dolar olması gerekiyor. 2012 yılı ihracatı 2.2 trilyon dolardı. Obama halka hitaben yaptığı hemen her konuşmasında, hedefe yavaş yavaş ilerlediklerini vurguluyor. Enerji maliyetlerindeki düşüş, teknolojik gelişmeler, Asya ve diğer bölgelerle yapılan ticaret anlaşmaları ABD'nin ihracatını pozitif yönde etkiledi. Bunlar önemli faktörler olsa da, çok güçlü bir dolar gidişata ket vurabilir.
Hükümetin ana hedefine uygun olarak, Fed politikalarını şekillendiriyor. Doların değerlenmesi istenmiyor. Euro niçin çökmüyor sorusuna verilebilecek en kısa yanıt budur. ABD'den başka bir ülke olsa, kullanılan araçlar bu kadar etkili olmayabilir. Fakat uygulayıcı dünyanın en güçlü merkez bankası olunca, işler farklılaşıyor. Fed bir politika değişikliğine gitmedikçe, doların euro karşısında hızla değerlenmesi zor olabilir. Kısa dönem için değerlendirirsek, AB'de bir kriz patlak verdiğinde euro doğal olarak düşüyor. G. Kıbrıs olayında da bu görüldü. Öte yandan, palyatif bir önlem açıklandıktan sonra bile euro atağa kalkıyor. Merkez bankasının faiz indirimi olasılığına rağmen, euronun güçlü kalması bu şekilde açıklanabilir.