Doların fay hattında enerji mi birikiyor?

Alaattin AKTAŞ
Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ [email protected]

Dolar hareketli, dolar can sıkıyor. Son günlerde yoğunlaşan artışın kaynağının ne olduğu da önemli ama bu aslında ikinci planda.

Dolarda bir artış var mı, var; bizim biraz da buna ve bunun yaratacağı sonuçlara odaklanmamız gerekiyor. Dolardaki artışın dış etkenlerden kaynaklandığı gerçeği bizim sorumluluğumuzu azaltabilir, hatta tümüyle ortadan kaldırabilir. Ne var ki bu durum, artışın maliyetinden kurtulmamızı kesinlikle sağlamaz.

Yurtdışında neler yaşandığını biliyoruz. Zaten bir FED gerçeğiyle yüz yüzeyiz; buna başka etkenler de ekleniyor. Bu etkenlerin hiç biri olumlu değil üstelik. Zaman zaman Çin'den, Almanya'dan olumsuz haberler geliyor.

Böyle bir durumda, "Ne yapalım, dolardaki artış dış etkenlere bağlı, elden ne gelir ki" mi diyeceğiz yani... Deriz demesine de, sonuçta kur artışının ceremesini de fena çekeriz.

Makas açılıyor

Türkiye'nin kurda bir hedefi yok. Ama bu demek değil ki, kurun oluşumuna hiçbir şekilde müdahale edilemez; tabii ki edilir ve ediliyor da. Ama dengeyi iyi kurmak gerekiyor.

Yılsonu enflasyonuyla yılın son günündeki kurun karşılaştırılması da bir gösterge tabii ki ama en iyisi yıllık ortalama enflasyonla yıllık ortalama kuru karşılaştırmak. Yani bir anlamda deflatörle ortalama kuru.

İşte bu karşılaştırma bize fiyat artışı ile kur artışı arasındaki makasın giderek açılmakta olduğunu gösteriyor.

2003 yılını baz alarak oluşturduğumuz seride 2009'a gelinceye kadar doların Türk parası karşısında deyim yerindeyse nasıl yerlerde "süründürüldüğü" nü görüyoruz. 2003 ortalaması 100 olan dolar, 2008 yılında 86 düzeyinde oluşuyor.

Bunun acısı çıkıyor sonra. Hem küresel kriz biniyor tepemize, hem daha önceki dönemlerde doları düşük tutmanın acısı. Dolar, deflatörün yüzde 5.3 olduğu 2009 yılında tam yüzde 20 artıyor. Tüm dengemiz de şaşıveriyor bir anda.

2014'e kadar yine dalgalı bir seyirle geliyoruz. 2014 ve 2015 yıllarında yaşadıklarımız ise hala zihnimizde canlılığını koruyor. Dolar, 2014'te yüzde 15, 2015'te yüzde 24 artış gösteriyor.

Bütün bu artışlara rağmen 2003 yılında 100 olan deflatör 2015 yılında 250'ye, dolar kuru endeksi ise 183'e gelmiş durumda. Hala fark var.

TL'nin değerini belirlemede kullanılan bir yöntem daha var. Reel efektif döviz kuru. Merkez Bankası bu hesaplamayı yalnızca dolara karşı yapmıyor ve bu hesaplamada ilgili ülkelerdeki enflasyon da dikkate alınıyor. Reel efektif döviz kuru hesaplamasına göre TL değerli değil. Ama Merkez Bankası'nın bu çalışması ile bizim oluşturduğumuz seri arasında doğrudan bir ilişki kurmak da pek doğru değil.

Yine enerji mi birikiyor?

Bu yılki deflatörün ne olacağı açıklanmadı. Yılsonu TÜFE artışı yüzde 7.5 olarak öngörüldü ve beklenti de orta vadeli programda aynı düzeyde tahmin ediliyor. Ama yıllık ortalama fiyat artışına ilişkin bir veri yok.

2016 yılı için ortalama fiyat artışı yüzde 7.6 olarak öngörülmüşse de, bu yılın GSYH gerçekleşmesine ilişkin verilerden yola çıkılarak yapılan hesaplama, deflatörün yüzde 6.7 düzeyinde beklendiğini gösteriyor. Bu orana, GSYH'nin cari ve sabit fiyatlara göre artışı arasındaki farkı alarak ulaştığımızı belirtelim.

Aynı şekilde bulduğumuz 2017, 2018 ve 2019 yıllarının ortalama fiyat artışlarıyla bu yıllar için öngörülen döviz kurunu ve artışları yan yana koyduğumuzda özellikle 2018 ve 2019'da "deflatör-kur" makasının, deflatör lehine iyice açılacağını görüyoruz.

2018'de ortalama fiyat artışının, yani deflatörün yüzde 6.4 olması, buna karşılık kur artışın yüzde 4.4'te kalması öngörülüyor. 2019'da ise makasın iyice açılması söz konusu olacak. 2019'da fiyatlarda yüzde 5.4, kurda ise yalnızca yüzde 1.5 artış öngörülüyor.

Diyeceksiniz ki, "Daha 2016'da ne olacağını bile kestiremez durumdayız; iki yıl, hatta üç yıl sonrasında ne olacağının kaygısına mı kalalım"; siz de haklısınız.

Döviz kuru başta olmak üzere bir çok büyüklük, bu programı yapmak gerekliliğinden ötürü belirleniyor ve ortaya konuluyor. Tutarsa, büyük başarı; tutmazsa, gerekçe mi yok!

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar