Dolar nasıl 8-10 lira olur?
Geçen yılın bütününde %7.4 büyüyen Türkiye ekonomisinin bu yılın ilk çeyreğinde de bu hızı yakaladığı açıklanınca başlayan büyüme rekoru şenlikleri sürerken yazılan bir yazıya, “Dolar nasıl 8-10 lira olur” diye başlık atmanın alemi var mı diye düşünebilirsiniz. Bu şenliğe neden katılamadığımı ve bu başlığı neden kullandığımı hemen açıklayayım. Büyüme rekoru şenliklerine katılamıyorum çünkü bu rekorun doping sayesinde elde edilmiş olduğunu ve sonuçta bunun ağır bir bedel ödeyeceğimizi biliyorum. Biraz ekonomiden anlayan ve dünyayı izleyen herkes de bunu biliyor zaten.
Yazının başlığını ise, yıldızı kısa sürede parlayan ve önümüzdeki seçime damgasını vuracak gibi görünen Muharrem İnce’ye borçluyum. İnce, yaygınlaşan bir ilgiyle izlenen seçim mitinglerinde konuşurken, “ülkeyi bu noktaya getirenlere oy verirseniz dolar 8-10 lira olur” ifadesini kullandı birkaç kez. Türkiye ekonomisinin büyüme rekoru kırdığı dönemde Türk lirasını dünyada en fazla değer kaybeden paralardan biri haline getiren anlayışın seçimden sonra da sürdürülmesi halinde doların TL. karşısında yeni rekorlara erişmesi pekala mümkün. Muharrem İnce de, daha çarpıcı olacağını düşünerek “dolar 8-10 lira olur” demiş olabilir ama ülkeyi yönetmeye hazırlanan bir siyasetçinin böyle konuşması bence doğru değil. Doların yükselişinin sürmesiyle 8-10 liraya çıkması arasında büyük bir fark var. Doların 8-10 liraya yükselmesi ancak komplo teorileriyle açıklanabilecek olan büyük bir çöküşle gündeme gelebilecek olan bir olasılık. Dış dünyanın da ilgisini çekmeye başlayan İnce, “dolar nasıl 8-10 lira olur?” sorusuyla karşılaşırsa cevap vermekte zorlanabilir.
Dünya rekorumuzu neden alkışlamıyor?
Türkiye’de iktidar çevrelerinin ve onlara alkış tutanların adeta bir zafer gibi kutladığı büyüme rakamlarının, dış dünyada ve uluslararası piyasalarda övgüyle değil kaygıyla karşılanması genelde bizim başarımızı çekemeyenlerin kötü niyetiyle ve komplo senaryolarıyla açıklanıyor. Gerçekte olan biteni açıklayabilmek için bir hayali senaryo da biz yazalım.
Varsayalım ki dünya finans piyasalarını izleyenlerin önünde bütün ülkelerin izlendiği ekranlardan oluşan dev bir pano var. Her ülkenin ekranında bir yandan o ülkeyle ilgili bütün veriler yer alıyor. Verilerin yanı sıra, ekrana bakan kişinin bir anda o ülkenin durumunu algılamasını sağlayacak kurgusal bir hikayeye yer veriliyor. Günümüzde bu tür hikayeler verilerden daha çok ilgi çekiyor sanki.
Şu anda Türkiye ekranına bakan biri, verilerden yola çıkılarak yazılan kurgusal bölüme geldiğinde şöyle bir manzarayla karşılaşıyor: Son teknolojiyle donanmış olmayan lüks bir otomobil, duble yolda son süratle uçup gidiyor. Otomobilin içinde bulunanlar, seçime giden yolda rüzgar gibi uçmanın keyfini sürerken kapasitesinin üstünde zorlanan otomobilin motorundan dumanlar çıktığını görmezden geliyorlar. Bu tehlikeli gidişi gören gözlemcilerin yola koyduğu ışıklı uyarı sinyallerine de boş veriyorlar. Bu manzarayı dev ekrandan izleyen finans dünyasının yetkilileri bu gidişin felakete yol açacağını anlatmak için uyarı üstüne uyarı yapıyor ama otomobildeki zevatın zafer sarhoşluğu içinde bunlara aldırmaya niyeti yok. Tehlikeyi sezenler ise arabayı yolda tutmak ve yavaşlatmak için çaba gösteriyor ama ne kadar etkili olacakları bilinmiyor.
Ekonomiyi ne bekliyor?
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Mayıs ayında Londra’da yaptığı açıklamalar, Türkiye ekranını kaygıyla izleyenlerin kaygılarını daha da artırdı ve doların bir ara 4.90’lara kadar tırmanmasına yol açtı. Bu noktada arabayı yolda tutmaya çalışanlar direksiyona geçme fırsatını bulup durumu kurtarmaya çalıştı.
Ancak durumu kurtarmanın ve büyümeyi sürdürmenin kolay olmayacağını bilmemiz gerekiyor.
Yılın ilk çeyreğine ilişkin büyüme verilerini ve daha sonra yaşananları değerlendiren yorumcuların da belirttiği gibi, zorlamayla yakalanan büyüme temposunun sürmesi olanaksız.
Ekonominin su kaynatmasına yol açan, enflasyonu ve cari açığı patlatan hızlı büyümenin, döviz şokunun alevlendiği ikinci çeyrekten itibaren yerini yavaşlamaya bırakacağı görülüyor.
Geçen yıl %11’in üzerinde bir büyümenin kaydedildiği üçüncü çeyrekte ise ekonomideki yavaşlamanın çok daha belirgin hale gelmesi beklenebilir. Halen direksiyonda bulunanların yanı sıra, ülke yönetimine talip olanların da seçim sonrasında karşılarına çıkacak olan tabloya hazırlıklı olması gerekiyor.