Dolar bolluğu ve Türkiye'nin açmazı
Bu köşede krizin başlamasından itibaren bir görüşü savunuyorum; eğer Türkiye krizi makro seviyede büyük yara almadan atlatabilirse 2010'dan itibaren Türkiye'ye yoğun sermaye akışı olacak. Son birkaç aydır ödemeler dengesindeki pozitif hata ve noksan kalemi, yeni ihraç edilen bonolara olan yabancı talebi ve bunun neticesinde yakın zamanda doların TL'ye karşı değer kaybı bu öngörünün erken tuttuğunu mu gösteriyor?
Bence cevap hayır. Öngörünün tutup tutmayacağını anlamak için en azından dördüncü çeyreği beklemek gerekiyor. Önümüzü görebilmemiz için ABD'de üçüncü çeyrek bilançoları, özellikle bankalar ve genel durum önem kazanacak. Bununla birlikte TL'deki değer kazancının orta vadede kalıcı olması Türkiye açısından büyük risk oluşturacak.
En baştan beri benim üzerinde durduğum senaryo şu: "ABD'de krizin etkisi birkaç yıl devam edecek. Ancak bir süre sonra daralma yerini durgunluğa bırakacak. Yani eksi büyümelerden "büyüyememe" durumuna geçilecek. Yatırımcılar, yatırım danışmanları ve diğer finans kuruluşları "zararın büyük kısmının atlatıldığı" psikolojisine sahip olduğu zaman, sermayeye en yüksek getiriyi getiren araç ve ülkeleri arayacak. Krizden makro seviyede yara almamış; yani büyük kriz yaşamamış bir Türkiye o zaman diliminde gözde hedeflerden birisi olacak. "
Bu senaryonun Türkiye'nin uzun vadeli ekonomik menfaatleri açısından iyi mi, kötü mü olduğu ayrı bir konu. Ancak 2010 yılından itibaren büyüme açısından olumlu etki yapması muhtemel. İşte böyle bir ortama Türkiye değerli kur ile yakalanırsa, 2002 sonrası yaşadığımız yüksek ithalat, dış ticaret açığı ve cari açık dönemine geri dönebiliriz. Dolayısıyla kısa dönemde TL'nin dolar ve Euro'ya karşı seyri önem kazanıyor. Olası IMF anlaşması da TL üzerinde baskı yapacağı için bu açıdan önemli.
TL'nin son dönemde dolara karşı değer kazancı konusunu tecrübeli ekonomi yazarı ve Merkez Bankası eski Başkanı Gazi Erçel, Habertürk'teki köşesinde (24 Temmuz 2009) tutarlı nedenlerle açıklıyor.
Önce bunların bir kısmının altını çizeyim:
· Doların Euro'ya karşı çapraz kurundaki dolar aleyhindeki trend TL'nin de değerlenmesine sebep oluyor.
· Cari açık düşüyor ve bilinen veya bilinmeyen kaynaklardan ülkeye döviz girişi var. Hatırlayın, geçen sene sonlarında bazı yabancı banka analistleri Türkiye'nin döviz krizi yaşayabileceğini söyleyerek birtakım hesaplar yapıyorlardı. Bunların yanışlığı bu köşede tartışılmıştı.
· Özel kesim yabancı borçlarını ülkedeki döviz dengesini bozmadan "bir şekilde" ödüyor. Bankaların döviz pozisyonları olumlu.
· TL arzındaki kısıklık dolara karşı TL'yi güçlendiriyor.
· Politik kriz yok ve piyasalara bakış olumlu.
Peki; piyasadaki dolar bolluğunun en önemli kaynağının FED'in şu anki politikaları olduğunun farkında mıyız? Bunu da bu köşede defalarca tartıştık. Devam edecek olan bu durum Merkez Bankası ve hepimizin önüne bir açmaz getiriyor. TL'nin reel değer kazanması ülkenin orta ve uzun vadeli ekonomik menfaati açısından olumlu değil. Merkez Bankası'nın buna müdahale etmesi belki etkili olabilir. Ancak ölçeğe karar vermek gerekiyor.
Soru şu: Müdahalelerle artacak dolar rezervleri, orta vadede doların değer kaybetmesiyle (Euro ve/veya altın da dahil meta fiyatlarına karşı) Merkez Bankası'nın elinde "patlar mı?" Yeni rezerv para isteği ayyuka çıkan Çin'i hatırlayın...