Dolar 3.30'a dayandı, hala 'Bize bir şey olmaz' diyebiliyor muyuz?

Alaattin AKTAŞ
Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ [email protected]

Hani boksör köşeye sıkışır ya... Yumruk atacak gücü bulmak bir yana, kendini savunacak mecali de kalmamıştır... Rakip de güçlü mü güçlüdür, savurmaktadır yumruklarını peş peşe... Gardı düşer köşeye sıkışan boksörün, raunt bitse de nakavt olmasam bari, diye düşünmektedir içten içe...

Bilindik bir fıkradır. Boksör ringde fena halde dayak yemektedir. Hocası ise yandan, ha bire moral vermeye çalışmaktadır; "Çok iyi gidiyorsun, harikasın, vur vur, müthişsin" diye. Boksör, raunt arasında nefes nefese sorar hocasına, "İyi gittiğimi söylüyorsun da, beni kim dövüyor öyleyse"...

Döviz borcu olan sanayici başta olmak üzere hemen hemen tüm kesimler de aynı şeyi söylüyor olmalılar: "Her şey iyi gidiyorsa, bu kur dayağını niye yiyoruz?"

Ve şu soruyu sormaktan da geri kalmıyorlardır: "Bize bir şey olmaz, diyorsunuz ama baksanıza kafamız gözümüz şişti, kan revan içinde kaldık..."

Dolar ağustos sonunda 2.95'ti, eylül sonunda 3.00'e, ekim sonunda 3.10'a çıktı. Artış adımları giderek büyümekteydi. Geldik kasıma, ayın ilk yarısı henüz doldu ve gördük ki artık dolar 3.30 düzeyinde. İki haftada tam 20 kuruşluk bir artış var.

Şimdi yeniden soralım, "Bize bir şey olmaz, bu artış Türkiye ekonomisini sarsamaz, ekonomimizin temelleri çok sağlam" demeye hala devam edebiliyor muyuz?

Ediyorsak da, şu sağlamlığın işaretlerinin ne olduğu bir açıklansa da öğrensek...

Hem sahi, bir ülkenin parasının çok kısa sürede önemli ölçüde değer yitirmesi bile ekonomisinde bir zafiyet işareti değil midir...

Döviz girişi zaten durmuştu

Ekonomide tüm verileri döviz kuru gibi sıcağı sıcağına izlemek mümkün değil. Örneğin ödemeler dengesi kapsamında yer alan döviz girişine ilişkin olarak ancak ilk dokuz ayın verilerine sahibiz. Son birkaç haftanın, hele hele Trump'ın ABD Başkanı seçilmesinden sonraki sürecin izlerini hiç taşımayan ilk dokuz ayın verileri bile iç açıcı görünmüyor.

Bu konudaki rakamları dün toplulaştırılmış bir şekilde vermiştik. Bu kez ay bazında daha detaya inelim istedik. İnelim de, özellikle eylülde durumun ne kadar bozulduğunu daha iyi görelim, diye düşündük.

Finansman hesabı temelde üç kalemden oluşuyor; doğrudan yatırımlar, portföy yatırımları ve diğer yatırımlar. İşte bu üç kalemden doğrudan yatırımlar dışında kalanlarda ilk sekiz ay toplamı ile eylül ayı çok belirgin bir şekilde ayrışıyor.

Doğrudan yatırımlardaki eğilimde belirgin bir değişiklik yok. Bu yatırımlar yoluyla ilk sekiz ayda 4.2 milyar dolar gelmişti, eylüldeki giriş de 719 milyon dolar oldu. Böylece dokuz aylık doğrudan yatırım girişi 4.9 milyar doları buldu. Ancak, bu yatırımlar, klasik doğrudan yatırım girişi olmaktan çok uzak. 4.9 milyar doların 2.9 milyar doları gayrimenkul için gelen paradan oluşuyor.

Portföy ve diğerleri

Merkez Bankası verilerine göre, ilk sekiz ayda portföy yatırımları yoluyla net 10.2 milyar dolar geldi. Eylülde ise 1.6 milyar dolarlık çıkış var.

Diğer yatırımlarda da benzer bir tablo oluştu. Diğer yatırımlar yoluyla ilk sekiz ayda 13.7 milyar dolarlık bir giriş sağlanmıştı. Eylüldeki çıkış ise 2.3 milyar doları buldu.

Böylece doğrudan yatırımlar, portföy yatırımları ve diğer yatırımlar yoluyla ilk sekiz ayda 28.1 milyar dolar gelmişken, eylülde 3.2 milyar dolarlık çıkış yaşandı.

Rezervde durum ne?

Bu yıl Merkez Bankası rezervine yalnızca üç ayda başvurmak gerekti. Aslında ocak ayındaki 37 milyon dolarlık rezerv kullanımı, zaten yok sayılacak kadar önemsiz bir düzey. Merkez Bankası rezervinden ilk ciddi kullanım, darbe girişiminin yaşandığı temmuz ayında gerekli oldu. Temmuzda Merkez Bankası rezervinden 1.7 milyar dolar kullanıldı.

Eylüle geldik, döviz rezervi kullanma zorunluluğu öylesine arttı ki, o felaket temmuzu bile mumla aradık. Eylül ayında Merkez Bankası rezervinden tam 4.8 milyar dolar kullanmak gerekti.

İlk sekiz ayda fazla fazla gelen dövizden Merkez Bankası rezervine 10.5 milyar dolarlık ekleme yapılmıştı. Ama bu dövizin neredeyse yarısına yakını, yani 4.8 milyar doları bir ayda kullanıldı.

Ya ekim, ya kasım?

Ödemeler dengesi finansmanında yaşanmakta olan bu tablo, ciddi bir bozulmanın işareti. Ama bu tabloda henüz ekimin, kasımın izleri yok. Her ne kadar eylül sonundan 4 Kasım'a kadar olan dönemde hisse senedi ve DİBS yoluyla net 807 milyon dolarlık çıkış gerçekleşmişse de, doğrudan yatırımları ve diğer yatırımları bilmiyoruz.

Kurdaki düzeye bakınca da son dönem için pek olumlu gelişmeler olmadığını söylemek yanlış olmasa gerek. Eylül sonundaki dolar kurunu yazdık, henüz 3 lira. Dolar dün gelmiş, 3.30'a, yani yüzde 10'luk bir artış var. Bir buçuk ayda yüzde 10 artış!

TL ise yüzde 9.1 değer yitirmiş. Aman dikkat, bir kez daha vurgulamak gerek, TL'nin değer kaybı başkadır, doların değer artışı başka. Dolar örneğin yüzde 100 arttığında, "TL yüzde 100 değer kaybetti, yani değeri sıfıra indi" diyemeyeceğimize göre...

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar