Doktora iade-i itibar
Bizim zamanımızda doktorluk popülerdi. En yüksek puan alanlar genelde tıp fakültelerini tercih ederdi. 1979’da ODTÜ Endüstri Mühendisliği'ni kazandığımı duyan birçok tanıdığım “eee senin puanın Cerrahpaşa’ya yetiyormuş” diye şaşırmıştı. Bu tercihler uzun yıllar böyle gitti ve ülkemizde tıbbi birikim oldukça iyi bir yere geldi. Gerçekten de şu an ülkemiz doktorları (ve mühendisleri) dünya ortalamasının üzerinde bir seviyede bana sorarsanız.
İşte tam da bu ortamda Türkiye’yi bölgenin tıp merkezi yapacak bir vizyon beklerken, yine popülizme teslim olma ve doktorluk mesleğinin gerilemesine şahit oluyoruz. Son araştırmalar sağlık sektörü çalışanlarının motivasyonlarının çok azaldığını gösteriyor.
Yaşanan sıkıntının kök nedenleri bence şöyle;
Birincisi sağlık sektörü çok önemli. Dünya GSYİH’sinin %10’u sağlıktan geliyor. Dolayısıyla tüm dünyada sağlık, özel sektör için cazip bir alan. Ortalama ömür uzadıkça da “pazar” büyüyecek.
İkincisi popülizme çok açık bir konu. Sağlık alanında yapılan yatırımlarla oyları artırmak çok kolay ve dünyanın bir çok yerinde liderlerin kullandığı bir araç.
Her ikisini de etkileyen temel neden ise antropolojik. İnsanoğlunun en temel güdüsü hayatta kalma (survival) ve bunun için yapmayacağı yok. Parası olan çok büyük harcamalar yapabilirken parası olmayan da babasını acile kabul etmeyen doktora saldırmaktan çekinmeyecek kadar gözünü karartmakta. Sorarsan, can derdi. İşte tam da bu yüzden sağlık sektörünün iyi ve dengeli yönetilmesi gerekir çünkü tuzaklara düşmek çok kolay. ABD başkanlık seçimlerinin en önemli tartışma konularından biri de sağlık politikaları on yıllardır.
Bizde yaşanan sıkıntının temeli de aynı. Yabancı hastanelerle başlayan tıbbi ticaret Acıbadem, Medical biraderler ve çok sayıda yeni yatırımcıyla büyüdü. Özel sağlık sigortaları da buna paralel gelişti ve Türk girişimcisinin hesapsız yatırım iştahı neticesinde özel sağlık alanında ciddi bir arz fazlası oluştu. Burada oluşan kapasitenin halk yararına kullanılması amacıyla SGK destekleri, paylaşım modelleri geliştirildi, karmaşık ve sorgulanır sistemler doğdu ve sapla saman karıştı.
Gelinen noktada tıkanma şurada yaşanıyor; Özel hastanelerde doktorlar üzerinde ciddi bir kar baskısı var. Dolayısıyla her doktor hastasını gerekli-gereksiz bir sürü teste sokuyor. Ülke ihtiyacının 3-4 katı kadar ölçüm cihazı hastanelerimizde yatıyor. Tabi doktorlar da bir süre sonra meslek etik adına bundan rahatsız olmaya başlıyor. Rahatsız olmayanlar iyice tüccarlaşıyor ancak zamanla “müşteri” bunu hissediyor, doktora güven azalıyor.
Devlet hastanelerinde ise popülizm zirve yapmış durumda. Geçen sene aile büyüklerinin hastalıkları nedeniyle onlarca kez devlet hastanelerine, acil servislere gittim ve gördüklerime inanamadım. Doktorluk bitmiş resmen. Hastalar nasıl talepkar ve arsız, görmek lazım. Bir kere acil servis acil olmaktan çıkmış. Gündüz sıra bulamayan, işinden izin alamayan herkes acilde. Gelenlerin çoğunun acil bir durumu filan yok. Doktorlar daralmış durumda, reddetmekte zorlanıyorlar çünkü şiddet kapıda bekliyor. Peki günde kaç hastaya bakabilecekler?
Olan şu; Acile gelip kral edasıyla doktorun odasına giren hastamız şikayetlerini sayıyor ve doktorumuz ona bazı testler veriyor. Testler yapıldıktan sonra da hızlıca dokümanları inceleyip, belki seruma bağlayıp sonra da ağrı kesici, antibiyotik filan verip gönderiyor. Hastayı çok iyi dinleyip anlayacak, büyük resmi görecek vakti yok. Bir şey vermeme şansı ise hiç yok. Mesela yüz on kiloluk amcamız sigarasını söndürüp odaya girdiğinde “amca senin bir şeyin yok, kilo verecen ve sigarayı bırakacan” demenin cezası doktoru darp. Hele hele bütüncül tıptan, iyi beslenmeden, egzersizden filan bahsederse hasta yakınları yıkarlar ortalığı. Kaldı ki bizim mühendis doktorların çoğu tamamlayıcı tıbbı, fitoterapiyi göz ardı ediyor, o da ayrı konu.
Zamanında aşağıladıkları zakkumcu Ziya FDA’dan destek aldı, bilen yok.
Konu çok karışık farkındayım. O yüzden elli maddelik bir çözüm paketi filan sunmadan önce alınacak tüm tedbirlerin belirleyici unsurunu söylemek isterim; Doktorlara iade-i itibar. Bu olmazsa olmaz. Özel hastanelerde doktorlara mesleki etik standartlarını zorlayan taleplerde bulunulmayacak, devlet hastanelerinde doktorun dediği olacak ve bunun için gerekli tüm önlemler ciddiyetle alınacak.
Gerçekçi olmak gerekirse, sayıları çok artan özel hastaneleri yaşatacak çözüm Türkiye’yi bölgenin tıp merkezi yapmak ve yurt dışı gelirleri artırmaktır. O da başka bir yazının konusu olsun…