Doktor artık, “Ne yersen ye” diyor!

Alaattin AKTAŞ
Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ [email protected]

Merkez Bankası faiz oranlarını değiştirmedi, yani kimi yorumculara göre “Sürpriz yapmadı”. Sanırsınız ki Para Politikası Kurulu toplanıyor; Başkan Erdem Başçı üyelere “Arkadaşlar biz son olarak ne zaman sürpriz yapmıştık” diye soruyor. Son sürprizin tarihine bakılıyor; ya “Biraz daha bekleyelim” deniliyor ya da “Artık yeni bir sürprizin zamanı gelmiş” düşüncesiyle karar alınıyor. Gelsin manşetler; “Merkez Bankası sürpriz yaptı”, “Yapmadı”, “Merkez sürprizi seviyor” gibi... Sanki Türkiye ekonomisinin en önemli kararlarından biri papatya falı açılarak alınıyor. Ve toplantı sonrasında yapılan açıklamadaki kelimeler didik didik edilerek bir önceki açıklamayla kıyaslanmıyor mu; adeta kıl tefsiri gibi, inanın bu da Merkez Bankası’nı pek eğlendiriyor.

Merkez Bankası dün faiz oranlarını yine değiştirmedi. Kamuoyu da öyle bekliyordu. Bazı hükümet üyeleri de zaten Merkez Bankası’nın faizi artırmaması gerektiği görüşünü dile getiriyorlardı. Elbette bu görüşler Merkez Bankası’na bir telkin değildi! Olsa olsa bir temenni idi yalnızca, ama bakan düzeyinde temenni açıklamak ne kadar doğruydu, o da tartışılırdı.

Merkez Bankası, ek parasal sıkılaştırma uygulanması gerekli görülen günlerde, bankalararası piyasadaki faizlerin yüzde 7.75 yerine yüzde 9 dolayında oluşmasının sağlanmasını kararlaştırdı. Bu faize de marjinal fonlama oranı denildiğini belirtelim.

Bankacılık kesimindeki ağırlıklı görüş, marjinal fonlama oranının 1.25 puan artırılmasının “Hiçbir şey yapılmadı” eleştirilerini göğüslemek amaçlı bir adım olduğu yönünde.

Aslında Merkez Bankası’nın elinde “İşte yapılacak olan buydu” dedirtecek bir araç kaldı mı, o da tartışılır.

Ne yazık ki pek kalmadı. Hani doktorlar der ya, “Kanserden korkma, geç kalmaktan kork” diye. Aslında söylenmek istenen, “Kanserden kork, ama geç kalmaktan daha çok kork”tur. Biz, ne kanserden korktuk, dolayısıyla ne başta herhangi bir adım attık. Sonunda da doktorun “Ne yersen ye, ne yaparsan yap” diyeceği noktaya geldik.

Tansiyon düşmeden olmaz!

Merkez Bankası’nın faiz konusunda yapabileceği pek bir şey yok! Ama şimdi yok! Zamanında, yani FED’in tahvil alımıyla ilgili açıklamayı yaptığı geçen yılın mayıs ayında ve izleyen dönemde adım atılmış olsaydı, bu konu ciddiye alınsaydı ve doğru değerlendirilseydi, bu noktaya gelmezdik. O yüzden de şimdi faiz artırmanın bir anlamı kalmadı. Tam tersine, şimdi faiz artırılsaydı, “Madem faizi artıracaktık, geçen yılın haziranından bu yana 19 milyar doları niye sattık” diye sormak gerekirdi. “Bu kadar rezervi ne uğruna kaybettik” diye sorma hakkımız doğardı.

Dövizdeki artışı geri çevirmenin yolu, artık faiz artışı değil, o fırsat kaçırıldı. Siyasi tansiyon düşmeden, yabancı yatırımcının Türkiye’ye bakışını olumluya çevirebileceğimizi mi sanıyoruz.

Bir yerel seçim, son dönemde belki de hiç bu kadar önemli olmamıştı. 30 Mart’ta Türkiye’de tüm siyasi dengelerin değiştiğine tanık olabiliriz. Seçime şunun şurasında iki ay kaldı.

Ardından Cumhurbaşkanı seçimi. Hem de halkın yapacağı bir seçim. Cumhuriyet tarihinde bir ilk yaşanacak.

Ve bu süreçte yaşamakta olduğumuz siyasi gerilim. 17 Aralık süreci, bu sürecin yol açtığı gerginlik; yargı ve polisteki müthiş karmaşa... HSYK’nın yapısında değişiklik öngören düzenleme çalışması...

Bütün bunlar ortada dururken, Merkez Bankası faizi artırsa ne olur, artırmasa ne olur. Ne yani Merkez Bankası dün tutup faizi birkaç puan artırsa, yabancılar “Aman ne güzel oldu, çıkmayalım artık Türkiye’den ya da koşup yatırım yapalım” mı diyeceklerdi.

Kendimizi kandırmayalım. Şu dönemde kur artışına karşı ekonomik olarak yapabileceklerimiz neredeyse kalmadı. Siyasi arenadaki karmaşanın bir an önce sona ermesini, en azından biraz daha dingin günlere ulaşmayı umalım. Merkez Bankası’nın faizi artırarak dövizi frenleme şansı artık pek kalmadı. Siyasetteki gerginlik yok olmadan ve kaygılar giderilmeden ekonomik önleme başvurmak pek işe yarayacak gibi görünmüyor.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar