Dizilere araç vermeyin
Bilmem dikkat ediyor musunuz? Son dönemde dizilerin birçoğunda farklı markaların otomobilleri bol bol kullanılıyor. Sinemada ise özellikle Cem Yılmaz, Şahan Gökbakar, Yılmaz Erdoğan gibi popüler isimlerin çektiği filmlerde belirli markaların baskın bir şekilde tüketiciye lanse edildiği gözlemleniyor.
Tüm dünyada kullanılan bu reklam tekniğinden, son yıllarda özellikle yerli yapımların favori olmasıyla bizim ekranlarda da bolca yararlanılmaya başlandı.
ABD’de geçmişi 1920’li yıllara dayanan bu pazarlama yöntemi sayesinde, bazı ürünler beyazperdenin kahramanlarıyla resmen özdeşleşti. Dünyanın en ünlü ajanı James Bond’un Omega saat takıp, Aston Martin’i ile hava atması ve Martini içmesi gibi...
Bir dönem yapımcılar en büyük parayı sigara ve içki üreticilerinden bu sayede kazanır olmuşlardı...
Bu iki sektörün reklam yasaklarıyla ekranlardan uzaklaşması, yapımcıları alternatif kanallara yöneltti.
Türkiye’de ise “ürün yerleştirme” diye kabaca çevirisini yapabileceğimiz bu sistem, ilk olarak otomobil üreticilerinin bayileri kanalıyla başladı. Hatta, hiç unutmuyorum müthiş izlenme rekorları kıran Asmalı Konak dizisinde, Nissan’lar markanın bölge bayii aracılığıyla oldukça komik bir paraya diziye girmişti.
Daha sonra Tofaş, yanılmıyorsam “Bir İstanbul Masalı” adlı diziye senaryosuna müdahale edecek şekilde dahil oldu. Tofaş, bugün birçok diziye iyi de paralar ödeyerek araç veriyor. Yurtdışında ise Ford yine James Bond serilerinde Mondeo ve Fiesta’yı kullandı. Audi ise ünlü bilimkurgu yazarı Isaac Asimov’un kitaplarından sahneye aktarılan i-Robot’u tercih etti. Goodyear’ın ünlü zeplini çizgi film dünyasının en başarılı örneklerinden bir tanesi olan Arabalar’a “Lightyear” ismiyle konu oldu. GM bir süre ABD’de çok popüler dizilerde boy gösteriyordu.
Fransız filmlerinin kaçınılmazları ise her daim Renault, Peugeot ve Citroen’lerdir. Hatta Luc Besson’un Taksi Serisi’ndeki Peugeot, bayağı bir sükse yapmayı başarmıştır.
Otomobiller dışındaki, cep telefonu, bilgisayar, içecek sektörlerinden örneklerle bu listeyi uzatmak mümkün..
Şirketlerin pazarlama departmanlarının parasıyla yaptırdıkları ticari kaygılar taşıyan bu sistem, toplumsal duyarlılık gerektiren sosyal sorumluluk projelerinin de kitlelere ulaşmasını da sağlıyor aynı zamanda. Oğlunu göz doktoruna götüren bir anne, meme kanserine karşı kontrolünü atlamayan bir kadın, kalbinize iyi bakın tipinde mesajlar, dizi yıldızları aracılığıyla geniş kitlelere aktarılıyor. Ve bence iyi de yapılıyor.
Ancak, geçenlerde izlediğim bir örnek bana göre otomobil firmalarının bu işe girerken dikkatli olmaları gerektiği konusundaki önemli bir uyarıydı. Son günlerin popüler dizisi Aşk-ı Memnu’nun bir bölümünü izledim. Daha önce eşim müptelası olduğu için birkaç bölümüne de yan gözle bakmışlığım vardı.
Dizinin başrol karakteri Bihter, benim izlediğim bölümlerden önce bir yerlerde alkollü bir şekilde kaza yapmış. Bir adamı da yaralamış. Kocası da gelip işi çözmüş...
Benim takıldığım ise izlediğim bölümdeki şu replikti:
“Az kalsın Bihter tutuklu yargılanacaktı...”
Ey senaristler size soruyorum, alkollü bir şekilde yapılan kazadan sonra tutuklu yargılanmak çok mu garip birşeydir?
Alkollü kaza yapan birisinin para, güç, etkinlik gibi nedenlerle tabii kanunların da buna elvermesi nedeniyle elini kolunu sallayarak gezinmesi normal midir?
Hepimiz gibi ben de biliyorum. Türkiye’deki kanuni boşluklar nedeniyle trafik kazalarında ceza sistemi çok iyi işlemiyor. Yapanın yanında kar kalıyor. Dizideki olay da bunun bir yansımasıdır. Maalesef, gerçekte ne yaşanıyorsa dizide de o yaşanmıştır.
Ama işte dikkat edilmesi gereken asıl nokta da burası. Zaten gerçek hayatta, Bihter’ler ceza almadan kurtuluyor, bari hayali ortamlarda yaratılan kahramanlar şu trafik işine dikkat etsin. Kafayı çekip, direksiyona geçip birinin canını yakmasın. Yaktıysa da adam gibi cezasını çeksin.
Dizi yapımcılarının bu gibi bir toplumsal sorumluluğu yoksa ki olmamasını anlayışla karşılarım. Bari otomotiv sektörü biraz duyarlı olup, dizilere para ve araç verirken senaryolara da müdahele de bulunarak trafikteki kanayan yarayı durdurmak adına adımlar atsın.
“Kurallara uygun, kullanılmayacaksa araç vermem” uyarısı tüm sektörde taban bulursa emin olun en azından ekranlardaki sorumsuz sürücü sayısı azalacak ve bu da trafiğe olumlu yansıyacaktır.